Makale
Balıkesir avukat tarafik kazası ceza dava dosyası tazminat savunma istinaf temyiz kasten yaralama adam öldürmeye teşebbüs Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi tarafından verilen kararı usul ve yasaya aykırı bulduğumuzdan dolayı; verilen karara karşı temyiz yoluna müracaat ediyoruz.
İstinaf Mahkemesi Savcılığı iddia makamınca Yerel Mahkeme gibi MÜVEKKİL HAKKINDA BERAAT KARARI VERİLMESİ TALEP OLUNMUŞTUR
Yargılama esnasında sunduğumuz tüm beyanları yineliyoruz. İstinaf yolu başvuru dilekçemiz içeriğini yineliyoruz. İstinaf mahkemesi delillerin takdirinde hataya düşmüştür. Keza müsnet suçlardan dolayı beraatına karar verilmesi gerekirken cezalandırması hatalı olup kararın bozularak kaldırılmasını talep ediyoruz. Şöyleki;
1- görüleceği üzere dosya müvekkil açısından detaylı incelenmemiştir. Tanık (İstinaf mahkemesince gerekçede n diye yazılmıştır) Yargılama esnasında duruşmada beyanını değiştirdiği olay esnasında kendisiyle konuştuğu, köyün gençleri ile dışarıdan gelen çalgıcılar (masa sandalye getirenler) arasında meydana gelen olayda müvekkil Selman'ın tamamen dışarıda kalması hayatın olağan akışına aykırı düşeceği gerekçesiyle cezalandırma yoluna gidilmesi FAHİŞ HATADIR. Kaldı ki kahveye yakın yerde olan olayda kahvede oturan 30-40 civarında insan bulunmaktadır. Bu mantık üzerinden gidildiğinde Müşteki Ahmet'in isim vereceği herkesin cezalandırılması gerekir.
İstinaf mahkemesince olayın geneline bakmak suretiyle dosyada mevcut herkes yönünden paket halinde cezalandırma cihetine gidilmiştir. Halbuki olay müvekkil Selman yönünden ve müvekkil özelinde değerlendirilmemiş İstinaf mahkemesi gerekçesinde; müvekkilin HANGİ DELİLE VE TANIK ANLATIMINA İSTİNADEN CEZALANDIRILDIĞI anlaşılamamaktadır. İstinaf Mahkemesince belirtilen; müvekkilin olayın dışında kalması hayatın olağan akışına aykırı olacağı gerekçesi hukuki bir delil ve gerekçe değildir. Bunun aksine tanık anlatımlarında müvekkil Ss ve 'ın olay yerinde olduğu, kavga olayının bu kişilerin 25-30 metre arkasında olduğunu, ile müvekkil Sın kavga esnasında ayırmaya çalıştığını gördüğü beyan edilmiştir. Müvekkilin haklı olarak beraat kararının verildiği Ağır Ceza mahkemesi 2 E sayılı dosyasında müvekkil hakkında olay daha ayrıntılı ve hakkaniyetli değerlendirilmiştir. Şöyleki;
'.......sanıklar 'ın somut olayda sanık ve SSÇ'ler ile fikir ve eylem birliği içerisinde oldukları yönünde kesin delil elde edilmediği, tanık 'ın kovuşturma aşamasındaki beyanları, sanık 'in soruşturma aşamasındaki olayın sıcağıyla verdiği savunması, kovuşturma aşamasındaki tüm tarafların anlatımları gözeltiğinde sanık 'ın ve 'ın mahkumiyetine yönelik herhangi bir inandırıcı ve yeterli delil edilemediği, gerçekleşen eylemler esnasında diğerlerinin yanlarında bulunmuş iseler de eyleme doğrudan katıldıklarına dair delil de olmadığı, sanıklar hakkındaki iddiaları destekler mahiyette başkaca somut ve yan delil bulunmadığı için sanıkların müsnet suçu işlediği, yardım ettiği ya da iştirak ettiğine dair mahkememizde kesin bir kanaat oluşmadığı, Yargıtay C.G.K.'nun 31.03.2009 T. 2008/6-256-2009/79 EK sayılı içtihadında belirtildiği üzere "şüpheden sanık yararlanır ilkesi”nin ceza yargılama hukukunun evrensel nitelikli bir kaidesi olduğu, şüpheli ve aydınlatılamamış olaylar ve iddiaların sanıkların aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemeyeceğinden sanıklar ve 'ın ayrı ayrı beraatine karar vermek gerekmiştir. Denilmek suretiyle BERAAT KARARI verilmiştir.
2-Hem Ağır Ceza Mahkemesinde hem İstinaf aşmasında dinlenen tanık 'ın beyanında; ve 'ın olay yerinde olduğu, kavga olayının bu kişilerin 25-30 metre arkasında olduğunu, n ile müvekkil ’ın kavga esnasında ayırmaya çalıştığını, bu şahıslardan başka ayırmaya çalışan olmadığını, bu şahısların vurduklarını da görmediğini beyan etmiştir.
3-Katılan tarafın arkadaş grubundan olan tanık k;Balıkesir Ağır Ceza Mahkemesindeki ifadede ....kalabalık in arkasından koşmaya başlarken biz sla beraber in arkasından koştuk, bulunduğumuz yer ile in yanına vardığımız yer arasında yaklaşık 30 m vardı, biz ile ti kaldırmaya çalışırken in kafasının bira şişesi ile kırıldığını gördüm,
;İstinaf Mahkemesindeki ifadede; ben ile konuşmaya yönelmişken , 'e yumruk salladı, sonra ortalık karıştı, herkes 'in üstüne koşturdu, olay yerine ilk geldiğinde 'in elinde bıçak görmüştüm, hepsi 'in üstüne koşturdu, kaçtı, 10-15 metre mesafe sonrasında yerdeydi, ben o esnada ile konuşuyordum, ile birlikte kaldırdık şeklinde beyanda bulunmuştur. Katılan tarafın tanığı dahi müvekkilin DARP OLAYI içerinde olmadığını doğrulamaktadır.
4- Tanık Ağır Ceza Mahkemesindeki beyanında müvekkil hastaneye götürelim dediğini beyan etmiştir.
5-Dosya kapsamında müvekkilin kavgaya karıştığına dair tek beyan müşteki tarafından alkollü iken çelişkili olarak söylenmiştir. Bu çelişkili tespiti de sosyal medya hesapları ile yapmaktadır. Başkada bir somut delil kesinlikle yoktur. Mağdurun olay esnasında alkollü oluşu, kendisini darp eden grup içerisinde şahısları sonradan sosyal medyadan belirttiği, ayrıca bu belirtme esnasında isimli şahsı da belirttiğini daha sonra bu şahsın düğünde bayraktarlık yaptığını öğrendiği zaman isimli şahsa isnat ettiği darp suçlamasından vazgeçtiği nazara alındığında alkolün etkisi kalabalık ve olayın şiddeti çerçevesinde çelişkiye düşmesi kuvvetle muhtemeldir. Kaldı Ki katılan ben yerde olduğum için beni yerden kaldırmaya geldiler, şeklinde beyanda bulunmuştur.
6- Dosya kapsamında dinlenen tanık beyanlarında kavganın sona ermesinden sonra da iki grup arasında kin içeren sözlü atışmaların, tehditvari cümleler ve hakaretlerin devam ettiği belirtilmiştir. Şayet müvekkil kavga esnasında müştekiyi darp eden grubun içerisinde olmuş olsaydı, kavga sonrasında yaralanan müştekiye yardım etmek yerine, darp eden grubun içerisinde yer alırdı. Müvekkilin müştekiye yardım etmesi, müvekkilin darp eden grubun içerisinde olmadığının en büyük göstergelerinden biridir. NİHAİ OLARAK MÜVEKKİLİN KATILANI DARP ETTİĞİNE DAİR HİÇ BİR DELİL MEVCUT DEĞİLDİR. İSTİNAF MAHKMESİNİN KANAATİNİN AKSİNE ASIL HAYATIN OLAĞAN AKIŞINA AYKIRI OLAN KISIM MÜVEKKİLİN HEM DARP EDEN GRUBUN İÇİNDE OLUP AYNI ANDA KATILANA YARDIM ETMEK İSTEMESİ VE YERDEN KALDIRMAYA ÇALIŞMASIDIR. HALİYLE İSTİNAF MAHKMESİNİN DEĞERLENDİRMESİ HUKUKİ OLMAKTAN UZAKTIR.
7-Müvekkil, yaşanan arbede sırasında tarafları ayırmaya çalışmaktan başka amacının olmadığını beyan etmiştir. Müvekkil bir toplumsal ödev olarak toplum düzeninin bozulmaması için yaşanan kavgayı ayırmaya çalışmıştır. Müştekinin olay akabinde alkollü bir şekilde sosyal medyadan çelişkili olarak yaptığı teşhisle müvekkilin de darp eden grupta olduğunu beyan etmesi ve dosyada müvekkilin darp olayına karıştığına dair başkaca hiçbir somut delil bulunmamasına rağmen müvekkilin cezalandırılması hatalıdır.
Nihai olarak müvekkilin müştekiyi darp etmediği, darp ettiğine dair somut, kesin, kati, şüpheden uzak tanık dahil bir delilin bulunmadığı sadece olay esnasında olay esnasında alkollü olan müştekinin çelişkili beyanı mevcut olduğu, bu çerçevede müvekkil hakkında BERAATİNE KARAR VERİLMESİNİ kararın BOZULMASINI talep ediyoruz.
-MÜVEKKİLİN DARP ETTİĞİNE DAİR İDDİAYI KABUL ETMEMEKLE BİRLİKTE Sayın Dairece aksi kanaat oluşması halinde aşağıda sunduğumuz Yargıtay Ceza Genel Kurulu emsal kararındaki kriterlere göre suç vasfının basit yaralama suçunun kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Şöyle ki;
1- Dosya kapsamındaki adli tıp raporunda sadece müştekinin göğüs sol yanındaki yaralamanın hayati tehlikeye neden olduğu belirtilmiştir. Göğüs sol yanındaki yaranın haricindeki yaraların ise basit tıbbi müdahale ile tedavi edileceği belirtilmiştir. Göğüs sol yanındaki yaranın ise delici bıçak aleti ile gerçekleşebileceği aşikardır. Dinlenen tanık beyanları ve sanıkların ifadelerinde ssç İsmail Yüksek ile sanık 'da bıçak olduğu belirtilmiştir. Yani olayımızda bıçakla yaralama eyleminin faili sabittir. Bu yüzden müvekkil hakkında kasten adam öldürme suçunun teşebbüsle işlenmiş şeklinden yargılamanın yapılması doğru değildir. İsnad edilen suçu kesinlikle kabul etmemekle birlikte adli tıp raporu da göz önüne alınarak müvekkilin fiili olsa olsa kasten yaralama suçunun basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekli olan basit yaralama kapsamında değerlendirme yapılması gerekmektedir.
2- Olayda müşteki taraf ve tanıklarca beyan edilen ve sabit olan bir unsur da müvekkilin yaralı müştekiyi G'la beraber araca bindirmesidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2008/184 sayılı yerleşik kararında kasten adam öldürmeye teşebbüs ile kasten yaralama eylemleri arasında kriterlerinden biri de aşağıdaki kriterler dikkate alınarak değerlendirilir:
A-) Olay sonrası mağdura yönelik davranışları: Fail olaydan sonra mağdura yardımcı olmuşsa, örneğin silahla yaralama neticesinde kan kaybeden mağduru hastaneye götürmüş veya ambulans çağırmışsa fiil adam öldürmeye teşebbüs suçu olarak değil, adam yaralama suçu olarak nitelenir. Olayda müşteki taraf ve tanıklarca beyan edilen ve sabit olan durum müvekkilin yaralı müştekiyi 'la beraber hastaneye götürme amacıyla araca bindirmesi olup bu durum kasten adam öldürmeye teşebbüs değil kasten adam yaralama suçuna tekabül etmektedir.
B-) Suçu işleyen fail ile suçun mağduru arasında olay öncesine dayalı, öldürmeyi gerektirir bir husumet yoksa yüksek mahkeme kasten adam öldürmeye teşebbüs olarak suçu teşkil etmeyeceğine değerlendirmiştir.
C-) Failin mağdura dönük fiiline kendiliğinden mi, yoksa kendisi dışındaki engel bir sebepten dolayı mı son verdiği: Fail, fiili işlediği sırada mağdura daha fazla zarar verme imkanı varken başka bir engel olmadığı halde kendiliğinden fiiline son vermişse, o ana kadar mağdura yönelik darbeler de ciddi bir boyutta değilse, bu durum, failin adam yaralama kastıyla hareket ettiğine dair bir kriter olarak kabul edilir. Darp isnadını kabul etmemekle beraber Adli tıp raporundaki bıçakla yaralama kısmı haricinde kalan darp durumunun bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu, yine devamında sayın mahkemede verdiği beyanında ile birlikte mağduru kaldırdıkları durumunun sabit olması adam yarlama kastına karinedir.
Ayrıca; Ceza muhakemesi hukukunda şüpheden sanık yararlanır ilkesi benimsenmiştir. Sanığın cezalandırılmasının temel koşulu, suçun şüpheye yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2011/6-126 E. 2011/171 K. “Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan olası kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde ceza yargılamasında mahkûmiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilebilmesinin başka bir yolu da bulunmamaktadır.”
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2017/723 E. 2018/562 K. “...Bilindiği üzere; '...Ceza muhakemesi hukukunun temel prensiplerinden birisi de şüpheden sanığın yararlanacağı ilkesidir. Her hukuk devletinde kabul edilen ve masumluk karinesi ile sıkı bir ilgisi olan bu ilkeye göre, yapılan ceza muhakemesi sonunda fiilin sanık tarafından işlendiği, yüzde yüz belliliğe ulaşmadığı takdirde beraat kararı verilecektir.”
Anılan Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarına istinaden işbu davada müvekkile isnat edilen suçu işlediğine dair şüphe kesin bir şekilde kalkmış değildir. Haliyle müvekkil açısından mağduru darp ettiğine dair kesin sabit ve somut herhangi bir tereddüte ve şüpheye yer vermeyecek derecede kati, kesin ve şüpheden uzak bir delil söz konusu değildir. İstinaf Mahkemesince meydana gelen olayda müvekkil ın tamamen dışarıda kalması hayatın olağan akışına aykırı düşeceğinden bahisle cezalandırılma yoluna gidilmesi YARGITAY VE Ceza Kurullarının emsal kararlarına temel Ceza hukuku ilkelerine aykırılık teşkil etmektedir.
Olay esnasında alkollü olan ve çelişkili ifade veren mağdurun soyut beyanı haricinde bir beyan söz konusu olmadığından masumiyet karinesi ve şüpheden sanık yararlanır ilkesi çerçevesinde müvekkil hakkında BERAAT kararı verilmesi için KARARIN BOZULMASINI talep ediyoruz.
Netice ve Talep :Yukarıda arz ve izaha çalıştığımız sebeplerle, yapılacak inceleme neticesinde yasal dayanaktan yoksun kararın BOZULMASINI vekâleten arz ve talep ederiz.
Balıkesir avukat- önalım davası cevap dilekçesi -tazminat iş hukuku -trafik kazası- işçilik alacakları DAVA KONUSU :Önalım hakkı nedeniyle tapu iptal ve tescil talebimiz hakkındadır.
H.T.DEĞER: 200.000,00 TL
AÇIKLAMALAR
Müvekkil davaya konu ... numaralı parselde kayıtlı taşınmaza 1/3 oranında hissedardır.
Müvekkilin kardeşi Ş ile Zı tapuda 1/3' er oranında toplamda 2/3 oranında pay sahibi oldukları mezkur taşınmazdaki hisselerini tarihinde 100.000,00'er TL olmak üzere toplamda 200.000,00 (ikiyüzbin) TL' ye davalı şirkete satmıştır.
Müvekkil adı geçen pay hakkında şufa hakkını kullanmak istemektedir. Davalının ödemiş olduğu bedel ile tapuda davalı tarafça yapılan masrafları ödemeye hazırdır.
Satış müvekkile bildirilmediği gibi dava açma süresi de henüz dolmamıştır. Kanundan doğan şufa hakkımızı kullanıyoruz.
Davalının davadan haberdar olması halinde taşınmazı elden çıkartma ve davanın konusuz kalma ihtimali yüksektir. İş bu sebeple davaya konu, Mahallesi mevkinde bulunan numaralı parselde kayıtlı taşınmaza davalının payının üçüncü kişilere devir ve temlikinin önlenmesi amacı ile teminatsız olarak ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep ediyoruz.
Yapılacak yargılama neticesinde de davaya konu, numaralı parselde kayıtlı taşınmazın davalı adına olan payın tapu kayıtlarının iptali ile müvekkil davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi için sayın mahkemenize müracaat ediyoruz.
Hukuki Sebepler: İlgili yasal mevzuat…
Hukuki Deliller :
1
2- Numaralı parselde kayıtlı taşınmazın davalıya satışına ilişkin akit tablosu ve davalı tarafından ödenen satış bedeli ile satış masraflarının celbi,
3-Yemin, tanık dahil ikamesi lazım gelen sair deliller…
Netice ve Talep :Yukarıda arz ve izaha çalıştığımız sebeplerle:
1-Öncelikle davaya konu davalının 2/3 payının üçüncü kişilere devir ve temlikinin önlenmesi amacı ile teminatsız olarak İhtiyati tedbir kararı verilmesini,
2-Yapılacak yargılama neticesinde de davaya konu parselde kayıtlı taşınmazda davalının 2/3 payının tapu kaydının iptali ile müvekkil davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini,
3-Yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı üzerine bırakılmasına karar verilmesini vekâleten arz ve talep ederiz. 2021 [18:35, 12.10.2021] Harun Akman: Sayın Mahkemenizde görülen davada davalılar tarafından dosyaya cevap dilekçesi sunulmuş olan cevaba karşı cevaplarımızı soruyoruz.
Davalı tarafların sunmuş olduğu cevap dilekçesindeki hususları kabul etmiyoruz. Söz konusu cevap ve iddialar gerçeği aykırıdır. Şöyle ki:
Öncelikle beyan etmek gerekir ki; müvekkilin yasadan kaynaklanan şufa hakkını kullanması, önalım talebi; davalı tarafça kötüniyet olarak beyan edilmesi hakkaniyete aykırıdır.
Davalı şirket, taşınmaz payların gerçek değerinin 200 bin olmadığını 345 bin Tl olduğunu beyan etmiştir. Halbuki davalı şirket taşınmaz alım-satım işinin tarafıdır. Satış sözleşmesinin tarafı olan davalının satış bedelinin tapuda gösterilen miktardan fazla olduğu savunması dinlenemez.
YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ
2015/8694 E. , 2017/1616 K.
Dava, önalım hakkı nedeniyle davalıya satılan payın iptal ve tescili istemine ilişkindir. Mahkemece görevsizlik kararı verilmiş, hüküm davacı ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili müvekkilinin paydaşı olduğu taşınmazdan davalının pay satın aldığını, önalım hakkı nedeniyle payın iptali ve müvekkili adına tescilini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, görevsizlik kararı verilmiştir.
Hükmü, taraflar temyiz etmiştir.
Davacının paydaşı olduğu 483 Ada, 4 Parsel sayılı taşınmazda davalının 09/11/2009 tarihinde, 3.000,00 TL bedelle pay aldığı ve davacının 05/03/2010 tarihinde önalım davası açtığı dava dosyasından anlaşılmaktadır.. Önalım bedeli Medeni Kanunun 734/2. maddesi hükmü uyarınca taşınmazın satış bedeli ile alıcıya düşen tapu giderlerinden ibaret olup, mahkemenin görevi buna göre belirlenir. Satış sözleşmesinin tarafı olan davalının satış bedelinin tapuda gösterilen miktardan fazla olduğu savunması dinlenemez. Davalı yapmış olduğu sözleşme ile bağlı olup bunun aksini savunma ve kanıtlama olanağından yoksundur
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
ESAS NO. 2011/13-173-KARAR NO. 2011/291
KARAR TARİHİ. 11.5.2011
...kimse kendi muvazaasına dayanarak talepte bulunamaz. Davalı tapuda gösterdiği bedel üzerinden yapılan satımın sonuçlarına katlanmak zorundadır.
H.G.K.nda yapılan görüşmeler sırasında bozma ilamında kullanılan "kimse kendi muvazaasına dayanarak talepte bulunamaz" açıklaması üzerinde durulmuştur.
Hal böyle iken davalı şirketçe taşınmaz payların gerçek değerinin 200 bin olmadığını 345 bin Tl olduğu beyanı; Yargıtay'ın ' kimse kendi muvazaasına dayanarak talepte bulunamaz.' 'Satış sözleşmesinin tarafı olan davalının satış bedelinin tapuda gösterilen miktardan fazla olduğu savunması dinlenemez.' uygulaması gereği dinlenilemez. Haliyle müvekkilin kardeşi pay sahibi oldukları mezkur taşınmazdaki hisselerini 2021 tarihinde 100.000,00'er TL olmak üzere toplamda 200.000,00 (ikiyüzbin) TL' ye davalı şirkete sattığından önalıma konu tutar da bu kadar olacaktır.
Bununla birlikte davalı tarafça sunulan satış protokolü ve tutanaklar sonradan hazırlanabilir evrak niteliğinde olduğundan; muteber olmayıp kabulü mümkün değildir.
Son olarak davalı taraf fiili taksim iddiasında bulunmuşsa da; davaya konu arazi hem yeratındaki granit taşları hem de yer üstündeki gtranit taşlarının mevcudiyeti, engebeli arazi yapısı, arazinin şimdiki şekli, ağaç türleri vs. yönünden fiili taksime elverişli değildir.
Kaldı ki davaya konu taşınmaz üzerinde Yargıtay'ın aradığı fiili bir bölünme, arazinin yatay/dikey olarak bölünmesi gibi, arazi üzerinde mevcut bir yapının yatay veya dikey olarak kısımlara ayrılması şeklinde bir durum da söz konusu değildir.
Fiili taksim için taşınmazın taksimi sonucunda ortaya çıkan bölümlerin, paydaşlara özgülenmiş olması, fiilen bölünerek kullanılması birbirlerinden bağımsız olarak kullanılan yapılar veya yapı kısımları bulunan taşınmazlarda bulunması gerekir.
Konuyla alakalı olarak Yargıtay 14. Hukuk Dairesi E. 2013/3127 K. 2013/4971-T. 1.4.2013 tarihli kararında ; Bilirkişi ve Tanık Beyanlarının Yeterli Olmadığı, keşif tutanağından ve keşif sonrası düzenlenen rapor ve krokilerden taşınmazın fiilen taksim edildiği anlaşılamadığı - Eylemli Paylaşmayı Davalının Kanıtlaması Gereği -fiili taksimin varlığı kesin olarak kanıtlanamadığı belirtilmiştir.
Nihai olarak davalı tarafın cevaplarını kabul etmiyor davamızın kabulüne karar verilmesini talep ediyoruz.
Netice ve Talep :Yukarıda arz ve izaha çalıştığımız sebeplerle; karşı tarafın beyanlarına karşı beyan sunma haklarımız saklı kalmak kaydıyla ;
1-Davamızın kabulüne
2-Yargılama giderleri ile ücreti vekâletin davalılara tahmiline karar verilmesini vekâleten arz ve talep ederim. 10/09/2021
Harun Akman: Sayın Mahkemenizde görülmekte olan davada savcılık iddianamesine ve bilirkişi raporuna yönelik savunma itiraz ve taleplerimizi sunuyoruz. Şöyle ki;
1-Savcılık makamı tarafından delillerin değerlendirilmesi hatalı olmuştur. Savcılık tarafından müvekkil ve firmasına karşı aracının hasar görmesinden dolayı husumeti olan ’ın çelişkili beyanı üzerinden bilirkişi raporu aldırılması hakkaniyete aykırıdır. Savcılık makamı evraklardan anlaşılacağı üzeri n 2. Kez ifadesinin alındığı 2021 günü teknik bilirkişi raporu alınmıştır. İddianamede görüleceği üzere savcılık tarafından dosyadaki en önemli ve kazayı en net görebilecek tanık ’in anlatımı ‘meslektaşı olan tır sürücüsünü cezadan kurtarmak maksatlı olduğu’ndan bahisle ve hukuki olmayan bir gerekçeyle itibar edilmemesi yasaya aykırıdır. Kaldı ki, 5404 taksi şoförü İın önünde, krokiden de görüleceği üzere 1 taksi 1 minibüs 1 de kamyon vardır. Haliyle müvekkilin hızlı olup olmadığını görmesi ve anlaması önündeki 3 araçtan dolayı teknik olarak mümkün değildir.
Savcılık tarafından 2. Kez ifadesi alınan tanık ‘kolluk aşamasında müvekkilin önce kırmızı kamyon ile yanyana geldiğini ve sonra şarampole düştüğünü söylemekte; akabinde savcılık tarafından alınan ifadesinde ise tam tersi şekilde hemen virajı alamayarak şarampole düştüğünü daha sonra tırın kırmızı kasalı kamyonun hizasına gelince yola tekrar çıkmak istediğini beyan etmiştir. Yani tanık anlatımları ile çelişkiye düşmektedir.
Bu sebeple tanıklığı muteber olmayıp itibara alınmamasını talep ediyoruz. Kanaatimizce kendi aracının hasar görmesi sebebiyle müvekkilimize kusur atfı yolunu seçmiş olabileceğini değerlendirmekteyiz.
2- Olay esnasında müvekkilin hemen arkasında takip eden ’ in anlatımları dosyadaki en önemli delildir ve olayı en açık seçik bir haliyle gören ve görebilecek pozisyonda olan kişidir. ifadesinde “…1 plakalı tır benim ön tarafımda seyir halindeydi…. Karşı şeritten gelen ve plakasını göremediğim beyaz renkli Ford Transit marka aracın ise şeridin orta kısmından ilerlediğini gördüm ve bu transitin araç sollayıp sollamadığını hatırlamıyorum. Akabinde ise önümde seyir halinde bulunana plakalı tır kendi şeridinin en sağına yanaştı. Ardından karşı şeritten ve şeridin ortasından gelen Transit marka aracın ön sol taraftan çarparak aracı yolun sağına savurdu. Ve sonrasında ise bahse konu plakalı çekici ve dorsesinin döndüğünü, kafa kısmının ise Balıkesir istikametine döndüğün ve dorsesinin ise koparak ayrıldığını ve yolun karşısına geçerek yan yattığını gördüm.” demiştir. İşbu anlatım müvekkil ’in karakol, savcılık ve sulh ceza hakimliğindeki anlatımlarıyla da örtüşmektedir.
3-Bilirkişi raporu ise sadece husumetli tanık ın anlatımı üzere kurulduğu için TAMAMEN hatalıdır. Rapor hem olayın oluş şekli hem de fizik kaidelerine aykırılık teşkil etmektedir. Şöyleki;
a) Raporda sanki müvekkil son sürat viraja girmiş ve hemen kontrolü kaybetmiş ve dikine FORT Transit araca vurmuş gibi değerlendirilmiştir. Halbuki müvekkil ince virajı geçtikten sonra ortalama 1 kilometre kadar gitmiştir. Yani Viraj ile kaza mahalli arası oldukça uzaktır. Jandarmanın çektiği ve tarafımızca sunulan fotoğraflardan bu husus anlaşılmaktadır. Haliyle müvekkilin viraja hızlı girip kontrolü kaybettiği ve kazanın böyle meydana geldiği iddiası tamamen asılsızdır.
b) Raporda fizik kurallarına aykırı kısım ise; güya viraja hızlı giren müvekkilin virajı alamayıp yolun yanındaki hendeğe düşüp daha sonra kontrolden çıkıp dikine FORT tiransit ile çarpışıp yol üzerinde kalmasıdır. Bu durum fizik kurallarına aykırıdır. Ekte sunduğumuz mikser ve silobaj dorse teknik özelliklerine göre müvekkilin kullandığı tırın boş ağırlığı 6,5-9,5 ton ağırlığındadır. Kaldı ki yüklü müvekkilin tırı çimento yüklü olup 27 ton ile 35 ton arasındadır. Müvekkilin çarpıştığı Fort Transit ise fotoğraflarda görüldüğü üzere boş olup; boş ağırlığı 700-800 kg civarındadır. Hal böyle olunca müvekkilin kullandığı 30 tonluk tırın 700-800 kg lik transite direk ve dikine çarpması halinde altına alarak aşağıya sürükleyeceği aşikardır. Bu yönüyle bilirkişi raporu fizik kurallarına da aykırıdır. Kaldı ki kaza fotoğraflarından aracın sol tarafı ile çarpışmanın gerçekleştiği, dikine bir çarpışmanın olmadığı sabittir.
c) Rapordaki diğer bir hatalı değerlendirme ise takograf kaydının bilirkişi tarafından hatalı okunmasıdır. Kaza mahalli Savaştepe-Balıkesir karayolu olup tek şeritlidir. Müvekkilin kullandığı aracın adı geçen yolda hız limiti 80+(%10) 8=88 km ‘dir. Hal böyle olunca müvekkilin hızlı sayılabilmesi için 89 km hız ile gitmesi gerekmektedir. Halbuki VDO takograf kaydında (UTC saatine göre 2 saat geriden işlemektedir) kazanın meydana geldiği anda hızı 60 km’den aşağıdadır. Bu durum takograf kaydı ile sabittir. Müvekkilin yolun hız limitini aşmadığı ve hız ihlali yapmadığı da sabittir. Ancak bilirkişi; takograf kaydının saat bölümündeki birimlere göre kazadan 12 dk öncesindeki hızı olan 88/km birime göre müvekkilin hızlı olduğu kanaatini bildirmiştir. Yani müvekkil kaza anında hızlı olmayıp rapor bu yönüyle de hatalıdır. Bu çerçevede kaza tespit tutanağında mezkur hız durumunun müvekkile kusur olarak atfı da mümkün değildir. Müvekkilin aracında teknik aksama yönelik bir kusur da söz konusu değildir. Ayrıca araçta elektronik olarak hız sınırlama sistemi mevcut olup müvekkil istese dahi hız sınırını aşamayacaktır.
4-Savaştepe-Balıkesir yolu ticari trafik olarak hareketli bir trafiğe sahip olup; iki şerit için 7 metrelik yol genişliğindedir. Dosyadaki fotoğraflardan da görüleceği üzere yolun kenar kısımlarında ciddi bozulmalar, tahrifatlar, çökmeler mevcut olup yoldaki idareden kaynaklı bu kusurlar kazanın meydana gelmesinde etken olmuştur. Haliyle bakımsız yoldaki kusurlardan dolayı bu derece ticari akışı olan dar ve kısmen engebeli yolda KARAYOLLARI İDARESİNE de kusur verilmesi kanaatindeyiz. Ayrıca dosyaya sunduğumuz fotoğraflarda 2 tane yan yana geçen otomobilin dahi birbirine ne kadar yakın geçtiği ve yolun dar olduğu ortadadır.
İtirazlarımız çerçevesinde adli tıp kurumundan kusur raporu alınmasını ve müvekkilin tahliyesini arz ve talep ediyoruz.
Netice ve Talep :Yukarıda arz ve izaha çalıştığımız sebeplerle ve resen nazara alınacak sebeplerle; MÜVEKKİLİN BERAATİNE karar verilmesini sayın mahkeme aksi kanaatte ise lehe olan kanuni ve takdiri indirimlerin uygulanmasını vekaleten arz ve talep ederiz. Sanık Müdafii
Av. Harun Akman
Balıkesir Mobingmobingden Dolayı Manevi Tazminat, İhbar Tazminatı, Ayrımcılık Tazminatı, Emeklilik Sebebine Dayalı 4 Aylık İkramiyeişkıdem Tazminatı, İhbar Tazminatı, Fazla Mesai Ücreti Alacağı, Ulusal Bayram Ve Genel Tatil Ücreti Alacağı, Hafta Tatili Alacağı Davası İş Mahkemesi
AKMAN HUKUK & DANIŞMANLIK Av. Harun AKMAN
Eski Kuyumcular Mah. Valilik Karşısı Kızılay Caddesi Aksel Apt. No:29 Kat:2 D:4 Karesi/Balıkesir
Tel:0532 333 30 72 -0266 245 89 97
NÖBETÇİ İŞ MAHKEMESİ SAYIN HÂKİMLİĞİNE
Davacı :
Vekili :Av. Harun Akman (Adres antettedir.)
Davalı : Sanayi A.Ş- V.N:
Konu :Mobingden dolayı manevi tazminat, ihbar tazminatı, ayrımcılık tazminatı, emeklilik sebebine dayalı 4 aylık ikramiye alacağı talebine ilişkindir.
H.T. Değer :50.150,00 TL(fazlaya ilişkin talebimiz saklı kalmak üzere)
AÇIKLAMALAR
Müvekkilim davalı 18 yıl çalışmıştır. Müvekkil en son Balıkesir şubesinde çalışmıştır. Müvekkil /2021 tarihinde kendisine uygulanan mobinge dayanamayarak yıl ve prim şartları kapsamında 1475 sayılı yasanın 14. Maddesine istinaden emeklilik sebebiyle iş akdini sona erdirmiştir.
Çalıştığı süre boyunca ilk dört yıl kuru kırpma bölümünde çalışmış daha sonra platin atölyesine terfi etmiştir. Müvekkil buradaki başarılarından dolayı usta başılığına terfi etmiş ve Fabrikasındaki 68 farklı istasyonda ciddi geliştirmeler veya argeler yapmış ve teknisyenliğe terfi etmiştir.
Müvekkil davalı şirketin terfilerde tabi tuttuğu kişilik envanter testi, sınav ve mülakatları birincilikle geçmiştir. Müvekkil yaptığı arge çalışmaları ile kalite artışı, malzeme tasarrufu, enerji tasarrufu ve işgücü tasarrufu sağladığından dolayı başarı ödülleri almıştır. Müvekkil Şişecam elyaf fabrikası kurulurken ABD' de firmasına süpervizör olarak görevlendirilmiştir. Daha sonra müvekkilin yüksek katkılarıyla Fabrikasına Atölyesini sorunsuz olarak kurmuşlardır.
Mobingden Kaynaklı Manevi Tazminat talebimiz;
Atölyesi kurulmasından 1 yıl sonra müdürleri terfi etmişler ve emekli olmuşlardır. Akabinde fabrikada yeni bölüm müdürü fabrika müdürü ve genel müdürü göreve başlamıştır. Bu görev değişimine müteakip müvekkil ciddi olarak mobbing baskısı altında kalmıştır. Şöyle ki;
1-Müvekkilin yukarıda zikrettiğimiz başarılarla dolu geçmişi ve fabrikaya katkıları gözardı edilmeye ve küçümsenmeye başlanmıştır. Çalıştığı bölüm/atölye 15 kişilik kadrosu olmasına rağmen 6 kişi ile imalata devam etmişlerdir. 15 kişilik kadro kapasitesi genel merkezden etüt yapılarak belirlenmiştir. Müvekkilin çalıştığı bölüm/atölyeye noksan kadroya rağmen normalin çok fazla üzerinde hedefi konulmuştur . Bu zorlayıcı bir hedef olup, 6 kişiye ilaveten başka bölümden iki kişi daha müvekkilin olduğu bölüme görevlendirilmiştir. (Görevlendirilenlerden birisi pandemi yasağı biter bitmez işten kovulmuş, diğer kişi ise 20 yıl çaliştığı bölümden zorla müvekkilin bölümüne gönderilmekten mutsuz olduğu için başka fabrikaya naklini istemiştir) Bu durum yeni müdürlerin, teknisyen olan müvekkili bilgilendirmeden yok sayarak yaptırımda bulunmaları atölye yönetme ve iş paylaşımını olumsuz etkilemiştir.
2-Atölyede huzursuzluk veren bu gelişmeler, iş yükünün ve baskının artması sonucu müvekkil, bölüm şefine sağlık problemlerinin başladığını, maruz kaldığı olaylardan psikolojik olarak etkilendiğini, ailesine zarar vermeye başladığını, bildirmiştir.
3-Müvekkil hedefine ulaşmak için teknisyenlik görevinin yanında işçilerle beraber bedenen çalışarak imalata katkı sunmak zorunda kalmıştır. Bu durum müvekkilde kemik ve kas ağrısı ile kol ve bacak uyuşması baş dönmesi ve vertigoya sebebiyet vermiştir . Müvekkil yetişmeyeceği düşünülen görevine ulaştıktan sonra ayrıca Kırklareli fabrikasının yatırıma girmesi ile 2 milyon TL değerindeki acil işi bizzat tamamlamıştır. Ancak bölüm müdürü kontrole geldiğinde kendisine 2 milyon TL değerindeki Kırklareli fabrikasının yatırım işini bitirdiğini söylediğinde müvekkile karşı elinin tersiyle o iş önemli değil diyerek değersizleştirme ve özveriyi yok saymak yoluna gitmiştir.(Acil işler ve hedefi tamamlanmıştır).
4-Müvekkilin çalışmalarının son dönemi olan Ocak-Şubat-Mart dönemlerinde şeflere üç aylık yeni hedef verildiğinden dolayı atölye çalışanları fazla mesaiye zorlanmıştır. Bölüm müdürü ile insan kaynakları müdürü "isim listesi yapacaksınız ve herkes mesaiye kalacak" diye söylenerek müvekkil çalışanlarla karşı karşıya getirtilmiştir. Müvekkil; yaptığı iş ve özverisi hakkında fazla bilgileri olmayan fabrika ve genel müdürlerin küçümseyen tavırları, yıkıcı eleştirileri ve suçlamalarına maruz kalmıştır. Bunun kurulu üyeleri olan iç hizmet şefi, insan kaynakları müdürü ve İSG uzmanının yani ast ve üstlerinin yanında yaşanması müvekkili bilhassa yıpratmıştır. (Zorlayıcı sürecin üstesinden geldikçe, farklı zorlayıcı süreçlere girmeye başlanmıştır). Bununla birlikte eksik personel nedeniyle bir kısım ötelenen işlerden dolayı "neden yapılmadı bu işler" şeklinde müvekkil baskı görmüş olup, eksik personel durumu bildirilmesine rağmen müdürler, müvekkile kızarak hem imalat hem de diğer işleri yapacaksınız şeklinde baskı kurmuşlardır.
5- Müvekkilin fabrikanın daha iyi şartlarda iş hayatına devam etmesi için yeni makine ve ekipman talep etmiş olup bu talep eski müdürler tarafından bütçenin olmadığı gerekçesi ile reddedilmiştir. Fakat fabrikaya atanan yeni fabrika müdürleri, bunun aksine eski makine ve ekipmanların Şişecam‘a yakışmadığını söyleyerek müvekkili tüm kurul üyeleri ve astların içinde suçlamıştır. Müvekkili herkesin içerisinde küçük düşürmüş ekipmanlarını yenilemeyen beceriksiz biri gibi gösterilmiştir. Halbuki müvekkil daha evvel makine ve ekipmanların yenilenmesiyle alakalı talepte bulunmuş ancak kabul görmemiş bu şekilde çalışmaya devam edilmesi talimatı verilmiştir.
6- Mart sonuna geldiğimizde performans değerlendirmesi yeni müdürler tarafından yapılmıştır. Müvekkilin şefine baskı yapılarak şefin vereceği notun en düşük puanın verilmesi istenmiştir. Şef ise; 'Hakan bunu hak etmiyor atölyenin en iyi çalışanı ve teknisyeni gerekiyorsa şef olarak bana sıfır zam verin fakat Hakan’a bunu yapmayın en yüksek notu hak ediyor' demesine rağmen performans değerlendirmesinde yetenekleri ve mesleki yeterliliği beklenenin çok altında olarak işaretlenerek müvekkilin 18 yıllık başarısı bir anda sıfıra indirilmiştir. Bununla birlikte mesleki yeterliliği ve kabiliyeti daha az olan arıza ayar kalıp ve aparat imalatı yapamayan ve müvekkile bünyesinde olan personele ise %16 zam yapılmış; müvekkile ise %8 zam yapılmıştır.
7-Müvekkil yukarıda bahsettiğimiz hedef baskısı ve yoğun iş temposu nedeniyle sağlık problemleri yaşamış; vücudunda uyuşmalar ve gece uyutmayan kemik ağrılarına maruz kalmıştır. Bundan dolayı fizik tedavi görmesi gereken müvekkil bu tedavilerini ötelemek zorunda kalmıştır. Devamında hedef işleri tamamladıktan sonra fizik tedaviye başlamıştır. Tedavinin yarısı ise resmi tatile gelmiş ve o dönemde resmi tatil sebebiyle rapor verilemediği zamanda bölüm müdürü kendisini tekrar arayarak resmi tatilde fazla mesaiye gelmesini söylemiş ve bu konuda aşırı ısrarcı olmuştur. Müvekkil sağlık problemlerinin vücudundaki uyuşmaların, gece uyutmayan kemik ağrılarının bulunduğunu defaatle söylemesine rağmen yine gelmesi istenmiş müvekkil artık dayanamayıp, son çare olarak işi bırakacağını söylediğinde kendisine gelme denilmiştir.
8-Müvekkilin mesleki becerileri yetenekleri bu zamana kadar fabrikaya kattığı değerler gözardı edilmiş hatta siparişlerin yetişmesi için kendisi ekstradan bedenen yaptığı çalışmalar eksi puan olarak gösterilerek fabrika müdürü tarafından sen çalışana iş vermiyor ,arge yapmıyor işçi gibi çalışıyormuşsun bu nedenle sana beklenenin altında not verdirdik şeklinde açıklamalar kendisine yöneltilmiştir. Müvekkil fabrika müdürüne fabrikaya yaptığı arge çalışmaları, imalatta sağladığı büyük projeler neticesi her biri 1 milyon TL tasarrufları yaptığını anlattığında, fabrika müdürü; müvekkile bunları bilseydik seni yıldızlarına taşırdım dergilerde bu projeler yer alırdı, seni tanıyamamışız sen çalışmaya devam et diye söylemiştir.
9- Müvekkilin yanında iki aydır çalışan proje mühendisi ve doktora öğrencisi olan çalışana bölüm müdürü tarafından; bana olup biteni anlatacaksın, teknisyenle samimi olmayacaksın talimatı verilmiştir. Bu talimatlara uymayan mühendise karşı sen sosyal değilsin yerine başka birisini bakıyoruz denilmiş ve farklı zamanlarda üç defa bu talimat tekrarlamıştır. Mühendis müvekkile bu yaşadıklarını anlatmış ve baskılara dayanamayıp doktora öğrencisi de işten istifa etmiştir. Kaldı ki müvekkil mühendisle beraber üç proje bitirmiş kalıp resimlerini ve malzeme seçimlerini birlikte yapmış, ayrı çalışmaları söz konusu olmamıştır.
10-Müvekkil fabrikaya gelmeden önce İstanbul fabrikasında çalıştığı dönemde kendisiyle Balıkesirdeki fabrikada da çalışmak istediklerini, müvekkilin çalışmalarından çok memnun oldukları belirtilerek İstanbul’dan taşınması istenmiştir. Müvekkil İstanbul’daki evini satarak Balıkesir’deki fabrikaya gelmiştir.
11-fabrikasında müvekkilin çalıştığı atölyeye, daha önce sorunlu olarak ayrılan ve kaos çıkaran eleman tekrar görevlendirilmiştir. Müvekkilin sorumlu olduğu bölüme az personel ve sorunlu personel ile çok yüksek hedefler verilmiş, atölyedeki bir kısım eksiklikler, müvekkilin çalışma arkadaşları ast ve üstlerinin bulunduğu ortamda yüzüne vurulmuş küçük düşürülmüş, ücret zammı konusunda müvekkilin altındaki çalışma arkadaşları %16 alırken müvekkile %8 vermeleri, müvekkilin sağlık sorunlarının artmasına sebebiyet vermeleri, sağlık sorunlarının olduğu zaman yine ve sürekli kapasite artışı sebebiyle işe çağrılması, mecburi olarak fazla mesai dayatılması mesleki yeterliliği arka planda sorgulanması, çalışma arkadaşlarıyla ve ekibiyle dayanışmalarının bozulması, yeni müdürlerin müvekkilim 18 yıllık başarısını yok saymaları sebebiyle çok sevdiği iş ve çok büyük emekler verdiği çalışma ortamında ruh ve beden sağlığını korumak için istifa ederek ayrılmak zorunda kalmıştır. Hülasa müvekkile karşı iş yerinde muazzam bir mobbing uygulanmıştır. Mobingden dolayı 50.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunuyoruz.
İhbar Tazminatı talebimiz;
Müvekkil, mobingden dolayı çok sevdiği işini bırakmak zorunda kalmış ve iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu halde, işçinin kıdem tazminatına hak kazandığı sabittir. İhbar tazminatında da her ne kadar fesih işçi tarafından yapılmış ise de, işverenin uyguladığı mobing sonucu işçinin iradesinin feshe yönlendirildiği sabit olduğundan, ihbar tazminatına da hak kazanılmıştır. Konuyla ilgili Yargıtay kararında;
....Dava; kıdem ve ihbar tazminatı ile maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı işçinin nitelikli ve mesleğinde tecrübeli bir çalışan olduğu sabittir. Dosya kapsamındaki delillerin birlikte değerlendirilmesi neticesinde, işyerindeki pozisyonuna uygun şekilde görev verilmeyerek pasifize edildiği, işyerinde işe yaramayan personel algısının oluşturulduğu ve bu suretle davacı işçiye, kendi isteğiyle işten ayrılmasını sağlamak amacıyla mobing uygulanmış olduğu anlaşılmaktadır. Mobinge maruz kalan davacı işçi, iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu halde, işçinin kıdem tazminatına hak kazandığı sabittir. İhbar tazminatı talebine gelince, her ne kadar fesih işçi tarafından yapılmış ise de, işverenin uyguladığı mobing sonucu işçinin iradesinin feshe yönlendirildiği sabit olduğundan, ihbar tazminatına da hak kazanılmıştır. Mahkemenin, mobing şartlarının oluşmadığına yönelik gerekçesi isabetsiz ise de, kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının hüküm altına alınması, sonuç itibariyle doğru görülmüştür. Manevi tazminat alacağı bakımından, şartlar oluştuğundan, takdir edilecek uygun bir miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, talebin reddi hatalıdır. (Yargıtay 22. Hukuk Dairesi E. 2015/11958-K. 2016/15623-T. 31.5.2016 ) denilmiştir.
Bu itibarla müvekkil işverenin uyguladığı mobing sonucu iradesi feshe yönlendirildiği sabit olduğundan, fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla 100,00 Tl ihbar tazminatı talep ediyoruz.
Emeklilik Sebebine Dayalı 4 Aylık İkramiye Alacağı talebimiz;
Davalı işyerinde; emeklilik sebebine dayalı fesihlerde teamüllere göre tüm beyaz yaka çalışanlara 4 aylık ikramiye verilmektedir. Müvekkil kıdem tazminatını alabilmek amacıyla mobing sebebiyle feshi; emeklilik seçeneğine göre yapmak zorunda kalmıştır. Emeklilik sebebine dayalı fesihlerde tüm beyaz yaka çalışanlara 4 aylık ikramiye verilirken ve durum tüm işçilere uygulanırken müvekkile karşı bu yönde ayrımcılık yapılarak kendisine 4 aylık ücreti tutarında ikramiye ödemesi yapılmamıştır. Haliyle müvekkil davalı işyeri uygulamasına göre 4 aylık ücreti tutarında ikramiyeye hak kazanmıştır.
Ayrımcılık Tazminatı talebimiz;
Ayrımcılık tazminatı, işverenin eşit davranma yükümlülüğünün ihlali durumunda işçiye dört aya kadar ücreti tutarında verilebilecek olan tazminattır. İşçi ayrımcılık tazminatından başka yoksun kaldığı diğer haklarını da talep edebilir. Eşit davranma borcu Anayasa'nın 10. maddesinde ve İş Kanunu'nun 5. maddesinde düzenlenmiştir. Eşit davranma borcu, işverenin, haklı nedenler bulunmaksızın işçileri arasında farklı davranmaması, haksız ayrımda bulunmaması, keyfi davranışlardan kaçınması; haklı nedenler varsa ayırımda bulunması, farklı davranmaması yükümlülüğünü ifade eder. Davalı işveren hem mobing başlığında belirttiğimiz sebepler hem de mobing kaynaklı emeklilik seçenekli fesihte 4 aylık ikramiye verilmemesi ve yukarıda belirtiğimiz diğer sebeplerle eşit davranma borcunu ihlal etmesi, işverenin haklı nedenler bulunmaksızın işçileri arasında farklı davranması, haksız ayrımda bulunması, keyfi davranışlardan kaçınmaması farklı davranması sebebiyle ayrımcılık tazminatına hak kazanmaktadır.
Müvekkilin talep konusu alacakları için 2 ayrı arabuluculuk süreci yapılmış olup; 1. süreç; Arabuluculuk bürosu, büro dosya numarası, arabulucu dosya numarası ise olup, 2. süreç Arabuluculuk bürosu büro dosya numarası, arabulucu dosya numarası ise anlaşmazlık tutanağı düzenlenmiştir. Nihai olarak müvekkilin işçilik alacakları ödenmemiştir.
İşbu sebeplerle müvekkilin hak ettiği mobing manevi tazminatı, İhbar Tazminatı, ayrımcılık tazminatı ve emeklilik sebebine dayalı ikramiye alacağının tahsili için Sayın Mahkemenize müracaat etme zorunluluğu hasıl olmuştur.
HUKUKİ SEBEPLER : İş Kanunu ve ilgili mevzuat
HUKUKİ DELİLLER : İş yeri kayıtları, ücret bordroları ve iş yeri dosyası, Davacının S.G.K. şahsi dosyası, İş yeri dosyaları, Bilirkişi incelemesi, Tanık anlatımları (İsim ve adresleri daha sonra bildirilecektir.) iş yeri kayıtları, Sair tüm yasal deliller-Karşı tarafın delil sunma hakkına karşı delil bildirme hakkımızı saklı tutuyoruz.
NETİCE ve TALEP: Yukarıda arz ve izah olunan ve Sayın Mahkemenizce resen dikkate alınacak sebeplerle, fazlaya dair haklarımız saklı kalmak kaydıyla;
-50.000,00 TL mobingden dolayı manevi tazminat, 50,00 TL ihbar tazminatı, 50,00 TL ayrımcılık tazminatı, 50,00 TL emeklilik sebebine dayalı ikramiye alacağının fesih tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı üzerine bırakılmasına karar verilmesini saygılarımla bilvekale arz ve talep ederim. 2021
Davacı Vekili Av. Harun Akman
Eki - Arabuluculuk Tutanakları
- Vekaletname
Balıkesir Mahkemesi Asliye Ticaretitirazın İptaline Ve Takibin Devamına Karar Verilmesi Ve Alacağın %20’sinden Aşağı Olmamak Üzere İcra İnkar Tazminatına Hükmedilmesiarsa Üzerine İnşa Edilen Yapıların Müvekkil Tarafından Yapıldığının Tespitifazlaya İlişkin Haklarımız Saklı Kalmak Kaydıyla (6100 Sayılı Kanunun 107. Maddesi Uyarınca) Şimdilik 100,00 Tl Maddi Tazminat Ve 30.000,00 Tl Manevi Tazminat Talebi Hakkındadır. Muris Muvazaası Sebebiyle Tapu İptal Tescil
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
SAYIN HÂKİMLİĞİ'NE
Vekili :Av. Harun Akman (Adres antettedir.)
Konu :Davalı tarafından yapılan 24.08.2021 tarihli itirazın iptaline ve takibin devamına karar verilmesi ve alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesi talebimizden ibarettir.
H.T. Değer : 21.194,97 TL
AÇIKLAMALAR
Müvekkilin kendisine ait olan Ticaret unvanlı işletmesinden davalı şirket tarafından farklı tarihlerde çeşitli hırdavat malzemesi alınmıştır. Bu alışverişe ilişkin müvekkil tarafından davalı şirkete kesilen faturalar ekte sunulmuştur.
Davalı tarafından ödenmeyen ve vadesi geçmiş borçları hakkında alacaklı müvekkil tarafından sözlü ve yazılı olarak bir çok kez borcun ödenmesi talep edilmişse de davalı tarafından borç ödenmemiştir.
Buna müteakip müvekkil adına davalıya karşı Balıkesir 1. İcra Müdürlüğün E. Sayılı dosyası ile ilamsız takip başlatılmış olup, ödeme emrinin davalıya tebliği üzerine borcun olmadığı iddia edilerek davalı şirket yetkilisi Nuray Kayserilioğlu tarafından 24.08.2021 tarihinde icra takibine itiraz edilmesi neticesi takip durdurulmuştur.
Ekte sunduğumuz faturalardan görüleceği üzere müvekkil tarafından davalı şirkete karşı; tarihinde 7.845,66 TL , tarihinde 18.309,72 TL ve .2021 tarihinde 5.040,11 TL olmak üzere toplam 31.194,97 TL fatura kesilmiş olup, 1.2021 tarihli faturanın sonunda not olarak toplam borcun 31.194,97 TL olduğu belirtilmiş ve bu fatura davalı şirketin üretim müdürü olan Murat Nezli tarafından teslim alınmıştır. Davalı şirketin 31.194,97 TL olan borcuna karşılık ekte sunduğumuz kredi kartı slipinden de görüleceği üzere 10.000,00 TL ödeme alınmış olup davalı şirketin müvekkile bakiye 21.194,97 TL borcu kalmış olup, davaya konu icra takibi de bu tutar üzerinden başlatılmıştır.
Davalı takibe itirazında haksız ve kötü niyetlidir. Davalı taraf müvekkilden aldığı mallara karşılık ödemesi gereken tutarları ödememiş olup, üstüne icra dosyasına kötüniyetli olarak itiraz etmiştir. Yapılan itiraz müvekkilin alacağını sürüncemede bırakmak üzere yapılan haksız bir itirazdır. Davalının takibe itirazının iptali ile % 20 oranından az olmamak üzere icra inkâr tazminatı ödemeye mahkûm edilmesine karar verilmesi için sayın mahkemenize müracaat ediyoruz.
Meselenin halli için Ticaret hukukundan kaynaklı zorunlu arabuluculuk süreci yapılmış olup, davalı şirket tarafından toplantıya katılım sağlanmamış ve arabuluculuk oturumu anlaşamama ile sonuçlanmıştır. Arabuluculuk büro dosya numarası 1 olup arabulucu dosya numarası 5' tir. Arabuluculuk son oturum tutanağı ekte sunulmuştur.
Hukuki Sebepler: İİK. Ve İlgili Mevzuat
Hukuki Deliller :. İcra Dairesi 2/3 E. Sayılı dosyası, bilirkişi raporları, arabuluculuk tutanakları, tanık, mal çıkışı yapıldığını gösterir faturalar, mal talep formları, banka kayıtları, her türlü yasal delail
Netice Ve Talep :Açıklanan nedenlerle;
1-Davalı borçlunun esas sayılı dosyasına vaki itirazının iptali ile takibin yasal faiziyle birlikte devamına karar verilmesini,
2-Davalının takibe itirazda haksız ve kötü niyetli olması sebebiyle asıl alacağın %20 den az olmamak üzere icra inkar tazminatı ödemesine karar verilmesini,
3-Yargılama giderlerinin ve ücreti vekâletin davalıya tahmiline karar verilmesini vekâleten arz ve talep ederim. 14.10.2021
Davacı Vekili
Av. Harun Akman
(E - imzalıdır)
Ek: 1-Vekâletname
2- Arabuluculuk Tutanağı
3- Mal çıkış yapıldığını gösterir faturalar
4- Kredi Kartı Slipi
İHTİYATİ TEDBİR TALEPLİDİR.
Vekili :Av. Harun Akman (Adres antettedir.)
Konu :Fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla (6100 sayılı Kanunun 107. Maddesi uyarınca) şimdilik 100,00 TL Maddi Tazminat ve 30.000,00 TL manevi tazminat talebi hakkındadır.
H.T. Değer :30.100,00 TL
AÇIKLAMALAR
Müvekkil; plakalı aracı ile Savaştepe ilçesinden Balıkesir istikametine doğru seyir halindeyken, plakalı araba ile şerit ihlali yaparak tam kusurlu hareketiyle kazaya sebebiyet vermesi sonucu trafik kazasında yaralanmıştır.
Kaza tespit tutanağına göre plakalı araç sürücüsü şerit ihlali yaparak müvekkilin şeridine girmiş, müvekkil ise kendi şeridine tecavüz eden araç ile çarpışmamak için son anda direksiyonu sola kırmış ve aynı esnada direksiyonu sağa kırması sonucu çift taraflı, maddi hasarlı, yaralanmalı kaza meydana gelmiş olup, tam kusurlu olarak belirlenmiştir.
Kaza tespit tutanağında, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 84. Maddesinin ‘g’ fıkrasında belirtilen asli kusurlardan ‘şeride tecavüz etme’ kural ihlalini gerçekleştirdiği ve kazanın oluşumunda TAM KUSURLU olduğu, ise kazanın oluşumunda herhangi bir kusurunun olmadığı kanaatine varılmıştır. Kazada kendi şeridi olmayan şeride girmemiş olsaydı kaza meydana gelmeyecekti.
İşbu trafik kazası sebebiyle Cumhuriyet Başsavcılığınca Sor. no ile soruşturma başlatılmıştır.
Müvekkilin trafik kazası sonucunda kafatasında 3-4 cm'lik alanda ezilme meydana gelmiştir. Ayrıca müvekkil kazada yaralanması sonucu baş ve alın kısmına dikiş atılmış olup, kazanın ve atılan dikişin etkisiyle müvekkilin alnında kalıcı bir sabit iz kalmıştır. Müvekkilin kazada yaralanması sonucu yüzünde oluşan sabit iz, müvekkilin yüzünün görüntüsünü değiştirmiştir.
Ayrıca sigorta şirketi kendi içinde kazaya ilişkin kusur raporu aldırmış, kusur raporunda müvekkilin kaza yaptığı yerde azami hız sınırı 50 km olduğu ve müvekkilin hızının 50 km'den fazla olduğu değerlendirmesiyle müvekkile %25 kusur atfı yapılmıştır. Bu sebeple müvekkile aracının pert olması sebebiyle ödenecek tutardan %25 kusur düşümü yapılarak eksik ödeme yapılmıştır. Halbuki kaza mahallinde hız sınırı taksi cinsi araçlar için 70 km+%10'dur. Savcılık dosyasında müvekkilin hızının 77 ve üzerinde yani hızlı olduğunu ortaya koyacak hiçbir delil söz konusu değildir. Bu yönüyle davalı şirketin resen aldırdığı bilirkişi raporu hatalıdır.
Trafik kazasında, Borçlar Kanunu ve Karayolları Trafik Kanunu' nun ilgili hükümleri gereğince kusurlu olan aracın sürücüsü aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açılabilir. Araç şoförü davalı Ahmet Taşdemir hem maddi hem de manevi tazminattan mesuldürler. Davalı sigorta şirketi Corpus Sigorta ise, trafik kazasına karışan aracın Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasının yapıldığı şirket olduğundan dolayı yaralanma ve diğer zararlardan sorumludur. Bu sebeple müvekkil adına davalı sigorta şirketine karşı aracın pert olması ve müvekkilin bedensel zararından kaynaklı maddi tazminat talebimiz vardır. Şöyle ki;
Maddi Tazminat Talebimiz:
Müvekkil Kemal Barış adına kaza tarihi olan 13.01.2021 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte, yargılama esnasında alınacak kusur ve hesap raporlarıyla ortaya çıkacak değere arttırmak üzere ve fazlaya ilişkin haklarımızı saklı tutarak bedensel zarar ve aracın pert olması sebebiyle ortaya çıkan zarar için (6100 sayılı Kanunun 107. Maddesi uyarınca) şimdilik 100,00 TL maddi tazminat talebinde bulunuyoruz. Maddi tazminat talebimizi tüm davalılara karşı yöneltiyoruz.
Manevi Tazminat Talebimiz:
Müvekkilin kaza sonrası kafatasında 3-4 cm'lik ezik oluşmuş, saç içinde bir parça alın bölgesinde 2 parça iz kalmıştır. Kazadan sonra 6-7 saat hastanede kalınmış, ayrı ayrı 10'ar gün üzerinden rapor verilmiştir. KAzadan ortalama 15 gün sonra müvekkilin alın bölgesi ve saç içi bölgesindeki dikişler alınmıştır. Müvekkilde kazadan sonra panik atak oluşmuş, bu sebeple hem araç kullanmada hem de iş ve aile ortamında en küçük meydana gelen ani olaylarda zorluklar yaşamaya başlamıştır. Bunun aile içerisinde ve iş yaşamında sinirsel ve psikolojik etkileri olmuştur. Bununla birlikte kazada başından yaralanmasından dolayı kazadan sonra çok aşırı şekilde unutkanlık yaşamaya başlamıştır. Kazaya sebebiyet veren davalı Ahmet Taşdemir müvekkili bir kez dahi arayıp sormamıştır. Müvekkilin yaşadığı ızdırapı hafifletme gayretinde bulunmamıştır.
Müvekkilim daha genç yaşında cismani zarara maruz kalmış ve ruhsal sağlığı ağır şekilde bozulmuştur. Geçirmiş olduğu ağır trafik kazası nedeni ile uğramış olduğu manevi üzüntü, ızdırap, acı, elem ve keder nedeni ile 30.000,00 TL Manevi tazminatın kaza tarihi olan tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Ahmet Taşdemir' den tahsili ile müvekkile ödenmesini talep ediyoruz.
Dava şartı olan zorunlu arabulucu süreci yapılmış olup, bu süreçte anlaşma olmamıştır. Arabuluculuk başvuru numarası olup, arabuluculuk numarası ise.
Kazada kusuru bulunmayan ve maddi manevi olarak zarara uğrayan müvekkilin alacağını teminat altına almak için davalı Ahmet Taşdemir'in gayrimenkulüne ve trafik sicilde kayıtlı araçlarının üzerine ihtiyati tedbir konulmasını, ayrıca kazaya karışan plakalı araç üzerine ihtiyati tedbir konulmasını talep ediyoruz.
Hukuki Sebepler: İlgili Mevzuat
Hukuki Deliller : Br Cumhuriyet Başsavcılığı Sor. no dosyası, bilirkişi raporları, arabuluculuk tutanakları, tanık, tarafların sosyo-ekonomik durum araştırması, her türlü yasal delail
Netice Ve Talep: Yukarıda arz ve izaha çalıştığımız sebeplerle;
1- Müvekkil için kaza tarihi olan tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte, yargılama esnasında alınacak kusur ve hesap raporlarıyla çıkacak değere arttırmak üzere fazlaya ilişkin haklarımızı saklı tutarak bedensel zarar ve aracın pert olması sebebiyle ortaya çıkan zarar için şimdilik 100,00 TL maddi tazminat talebimizin tüm davalılardan tahsiline karar verilmesini,
2- Müvekkil tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte, 30.000,00 TL manevi tazminat talebimizin davalı tahsiline karar verilmesini,
3- Müvekkilin alacağını teminat altına almak için davalı gayrimenkulüne ve trafik sicilde kayıtlı araçlarının üzerine ihtiyati tedbir konulmasını, ayrıca kazaya karışan plakalı araç üzerine ihtiyati tedbir konulmasını,
4- Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini vekaleten arz ve talep ederiz. .2021
< Davacı Vekili Av. Harun Akman
Ek: 1-Vekâletname
2- Arabuluculuk Son Tutanağı
BALIKESİR NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
SAYIN HÂKİMLİĞİNE
Vekili :Av. Harun Akman -Başlıktaki Adres
Konusu :Arsa üzerine inşa edilen yapıların müvekkil tarafından yapıldığının tespiti hk.
H.T. Değer:10.000,00 TL
AÇIKLAMALAR
1- nolu parselde kayıtlı taşınmaz davalılarla birlikte müvekkile miras kalmıştır. Bu taşınmazla ilgili ortaklığın giderilmesi davası Sulh Hukuk Mahkemesi Esas sayılı dosya ile devam etmektedir. Adı geçen davada bilirkişi raporu alınmış olup, bilirkişi raporunda 141 ada 80 nolu parsel üzerinde krokide; müvekkil kroki A ile gösterilen evde ikamet etmekte olup adı geçen evin kapı, pencere, mutfak dolapları ile girişte mevcut balkonun üstündeki tenteler müvekkil tarafından yapılmıştır. Yine 141 ada 80 nolu parsel üzerinde krokide C ile gösterilen ahır ve D ile gösterilen yarı açık ahır ve duvarı müvekkil tarafından yapılmıştır.
2-141 ada 80 nolu parseldeki yukarıda mezkur krokideki yapılar müvekkil tarafından yapıldığı tüm paydaşlar ve davalılar tarafından bilinmesine rağmen bu yapıların müvekkile ait olduğu davalılar tarafından kabul edilmemektedir. Yapıların müvekkile ait olduğu taşınmazın bulunduğu köy halkı tarafından da bilinmektedir.
3- Dava Sulh Hukuk Mahkemesi E. sayılı dosyasının.2021 tarihli celsesinde 141 Ada, 80 nolu parseldeki yapıların müvekkil tarafından yapıldığını kabul etmeyen ve duruşmada bulunmayan paydaşlara karşı yöneltilmektedir.
4- Yukarıda arz ve izaha çalıştığımız sebeplerle; müvekkilin mağdur olmaması için nolu parselde kayıtlı taşınmaz üzerindeki yapıların müvekkil tarafından yapıldığının tespitine karar verilmesi için sayın mahkemenize müracaat ediyoruz.
Hukuki Sebepler: İlgili yasal mevzuat
Hukuki Deliller: parsele ait tapu kayıtları, Keşif ve bilirkişi incelemesi, Tanık beyanları, Balıkesir 3.Sulh Hukuk Mahkemesi 2020/1097 Esas sayılı dosyası, Yemin dahil ikamesi lazım gelen sair deliller…
Netice ve Talep :Yukarıda arz ve izah çalıştığımız sebeplerle,
1- nolu parselde kayıtlı taşınmaz üzerindeki (Sulh Hukuk Mahkemesi E. Sayılı dosyadaki bilirkişi raporundaki kroki A ile gösterilen evin kapı, pencere, mutfak dolapları ile girişte mevcut balkonun üstündeki tenteleri ve krokide C ile gösterilen ahır ve D ile gösterilen yarı açık ahır ve duvarı) yapıların müvekkil tarafından yapıldığının tespitine karar verilmesini,
2-Yargılama giderleri ile ücreti vekâletin davalılara tahmiline karar verilmesini vekâleten arz ve talep ederim. .2021
Davacı Vekili Av. Harun AKMAN
(E-İmzalıdır)
Ek: -Vekâletname
-Sulh Hukuk Mahkemesi E. Sayılı dosyadaki bilirkişi raporu
Sayın Mahkemenizde görülen davada davalılar tarafından dosyaya cevap dilekçesi sunulmuş olan cevaba karşı cevaplarımızı soruyoruz.
Davalı tarafların sunmuş olduğu cevap dilekçesindeki hususları kabul etmiyoruz. Söz konusu cevap ve iddialar gerçeği aykırıdır. Şöyle ki:
1-Murisin hastane masrafları devlet sağlık sistemi tarafından karşılanmış olup; murisin tarla satmasını gerektirir düzeyde parasal bir harcama söz konusu değildir. Şayet davalıların iddia ettiği gibi parasal bir harcama yapıldıysa; bunun hangi hastaneye hangi ameliyat veya tedavi için ve hangi tutarda yapıldığının davalı tarafça evrak bazında sunulması gerekmektedir. Hakikatte ise böyle bir taşınmaz satmayı gerektirir harcama söz konusu değildir. Halbuki; murisin sağlık giderleri her halükarda SGK tarafından karşılanmış olup; bunun için tüm arsalarını -10 adet- (biri hariç) davalılara devretme gerekliliği söz konusu değildir. Yani değil (10-11 adet) tüm tarlaların 1 adet tarlayı satmayı gerektirecek bir durum söz konusu değildir.
2-Murisin dava konusu taşınmazları devrettiği tarihte; malvarlığında parasal bir artış olmadığı gibi; davalıların malvarlığında parasal bir düşüş olmamıştır. Yargıtay kararlarına göre taraflar arasındaki parasal geçişin belge ile ispatlanması gerekmektedir.
(YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2012/8722 K. 2012/9790 T. 20.9.2012) ....davalının taşınmazın miras bırakan tarafından satın alınması sırasında bedelini kendisinin ödediği savunmalarının herhangi bir belge ile desteklenmediği, ....
3-Müvekkil ilk okul mezunu olup tapuda muris ile davalılar arasındaki yapılan işlemden devir detaylarından haberdar değildir. Davalılar ile muris arasında yapılan devirlere işlem tarafı olmadığı için rıza göstermeme gibi imkanı söz konusu olmaza. Kaldı ki kendisine sadece 1 adet 98 m2 taşınmaz devrine karşılık davalılara devir yapılan11 adet taşınmaza onay vermesi kendisinden beklenemez. Ayrıca muris ve davalılara yapılan muvazaalı devirlere karşı dava açma hakkı ancak murisin vefatından sonra olabilecektir. Müvekkil köylü kadını olup; yapılan satışlara rıza göstermediği gibi kendisine verilen sadece ortalama 98 m2 taşınmazın (bahçe) haricinde davalılara ne verildiğini, nasıl devir yapıldığını, mahiyetini ve detaylarını bilmemektedir. Davacı dava konusu durumları ancak dava açmazdan 1-2 hafta evvel tapudaki refakatimizle öğrenmiştir.
Murisin TOPLAM 10 ADET TAŞINMAZInı da aynı anda davalılara devretmesi de mal kaçırmaya karinedir. Zira taşınmaz satmaya ihtiyacı varsa bir tanesi satar. Neden 10 ADET TAŞINMAZI da aynı anda satsın. Davalıların da aynı anda bu kadar taşınmazı alabilecek parayı da temin etmeleri hayatın olağan akışına da terstir. Bu durum da mal kaçırmaya karinedir.
Aşağıda sunduğumuz emsal kararlar çerçevesinde davamızın kabulüne karar verilmesini talep ediyoruz.
(YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2012/8722 K. 2012/9790 T. 20.9.2012)
“.....Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Davacıların miras bırakanın kızları, davalının ise tek oğlu olduğu, taşınmazın temliki sırasında gösterilen bedel ile gerçek değeri arasında açık fark bulunduğu, özellikle tanık anlatımlarına göre, taşınmazın ilanları yapılarak satışının çevrede duyulmadığı, öte yandan bedel ödendiğinin savunulmasına rağmen intifa hakkının miras bırakan üzerinde bırakılarak yalnızca çıplak mülkiyetin devrinin hayatın olağan akışına uygun bir davranış olmayacağı, davalının taşınmazın miras bırakan tarafından satın alınması sırasında bedelini kendisinin ödediği ve keza muristen devralırken davacılara bedel ödediği yönündeki savunmalarının herhangi bir belge ile desteklenmediği, miras bırakanın taşınmazı satması için ihtiyacı veya makul nedeninin bulunduğunun da kanıtlanamadığı gözetildiğinde, anılan temlikin gerçek bir satış olmayıp mal kaçırma amaçlı ve bağış niteliğinde olduğu sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.”
(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2015/1531 Kararı).
Mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapılan taşınmaz temliklerinde iki işlem vardır, bunlardan görünürdeki işlem, yani satış sözleşmesi tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli işlem yani bağış işlemi de resmi şekilde yapılmadığı için geçersizdir. Bu geçersizlik, miras hakkı ihlal edilen tüm mirasçılar tarafından dava yoluyla ileri sürülebilir. Ayrıca, temlik tarihinde miras bırakanın ekonomik durumunun iyi olması, taşınmaz mal satma ihtiyacının olmaması, taşınmaz devrinde o tarihteki değeri ile akitte gösterilen değer arasında fahiş bir fark olması, taşınmazı devralanın böyle bir ekonomik güçte olmaması gibi durumlar miras bırakanın mirasçılardan mal kaçırmaya yönelik hareket ettiğini ve yapılan temlikin muvazaalı olduğunu gösterir denilmiştir
Bu kapsamda aşağıda Yargıtayın gerek genel muvazaaya gerekse muris muvazaasına ilişkin ölçütleri somut olayda açıklanacaktır;
1-Murisin işlem tarihinde böyle bir satıştan umabileceği bir çıkar bulunmamaktadır.
2-Söz konusu devrin gerçekleştiği tarihte murisinin mal varlığında herhangi bir artış meydana gelmemiştir.
3-Devir tarihinde murise ödenmiş bir bedel bulunmamaktadır.
4-Taşınmazın gerçek değeri ile tapuda gösterilen satış bedeli ile gerçek değeri arasında ciddi fark bulunmaktadır. Bu durum keşif ile ortaya çıkacaktır.
5-Murisin işlem tarihinden 1 sene içindeki ölümü halinde mirasçılar tarafından tenkis davası açılma ihtimalini bertaraf etme düşüncesiyle muris ile davalının bağışlama yerine muvazaalı olarak tapuda satış işlemi yapması bu işlemin müvekkillerimi mirastan yoksun bırakmak saikiyle yapıldığı ortaya koymaktadır.
Netice ve Talep :Yukarıda arz ve izaha çalıştığımız sebeplerle; karşı tarafın beyanlarına karşı beyan sunma haklarımız saklı kalmak kaydıyla ;
1-Davamızın kabulüne
2-Yargılama giderleri ile ücreti vekâletin davalılara tahmiline karar verilmesini vekâleten arz ve talep ederim. 17/09/2020
2. Cevaba cevap sunan Davacı
Vekili Av. Harun AKMAN
(e-imzalıdır)
Sayın Mahkemenizde görülen davada davalılar tarafından dosyaya cevap dilekçesi sunulmuş olan cevaba karşı cevaplarımızı soruyoruz.
Davalı tarafların sunmuş olduğu cevap dilekçesindeki hususları kabul etmiyoruz. Söz konusu cevap ve iddialar gerçeği aykırıdır. Şöyle ki:
Öncelikle beyan etmek gerekir ki; davalılar arasındaki cevap dilekçesi içeriğinde çelişkiler mevcuttur. Davalı Feridun, murisin sağlık sorunları sebebiyle taşınmazlarını satış yoluyla devretme yoluna gittiğini bildirirken; davalı Fahrettin İse yeşil karttan faydalanma şartlarından dolayı taşınmazın satıldığını beyan etmektedir. Davalı taraflar birbiri ile çelişmektedir.
Halbuki; murisin sağlık giderleri her halükarda SGK tarafından karşılanmış olup; bunun için tüm arsalarını -10 adet- (biri hariç) davalılara devretme gerekliliği söz konusu değildir. Günümüz şartlarında aylık 150 -200 Tl üzerinden GSS ödemek suretiyle de vatandaşlar sağlık güvencesinden istifade edebilmektedir. Yani değil (10-11 adet) tüm tarlaların 1 adet tarlayı satmayı gerektirecek bir durum söz konusu değildir. Kaldı ki; keşif esnasında da görüleceği üzere murisin ihtiyacı olmamasına rağmen, sadece 1 tarlası gerçek olarak satılsa dahi davalıların iddia ettiği murisin sağlık dahil her türlü ihtiyacı karşılanabilecektir.
Yinelediğimiz üzere murisin ağır sağlık problemleri söz konusu değildir. Son zamanında Kısmi felç durumu olup yatalak olmadan kendini gezdirir halde yaşamını idame ettirmiştir. Burada dahi SGK tedavi giderlerini karşılamıştır. Kendisi masraf yapmamıştır.
Murisin dava konusu taşınmazları devrettiği tarihte; malvarlığında parasal bir artış olmadığı gibi; davalıların malvarlığında parasal bir düşüş olmamıştır. Yargıtay kararlarına göre bu durumun belge ile ispatlanması gerekmektedir. (YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2012/8722 K. 2012/9790 T. 20.9.2012) ....davalının taşınmazın miras bırakan tarafından satın alınması sırasında bedelini kendisinin ödediği savunmalarının herhangi bir belge ile desteklenmediği, ....
Murisin vefat ettiği tarihte bankada yüklü veya az bir parası dahi yoktur.
Murisin ortalama aylık eve giren yaşlılık parası 1.000 Tl civarında olup; ilaveten 2 bayram harçlığı ile ramazan ile 2 bayramda evlerine yardım paketleri gelmiştir. Murisin sigara dahil hiç bir kötü alışkanlığı olmadığı gibi aylık gideri 500 tl civarını bulmamıştır. Haliyle para biriktirme imkanı olmuştur. Ancak her nasılsa vefatı anında bankada hiç parası bulunmamıştır.
Murisin evi ile davalı Feridun un evi dip dibedir. Muris ekonomik olarak Feridun'a destek dahi vermiştir.
Murise, sağlığındayken tarlasında gölet kamulaştırması olarak ortalama 15 bin Tl para ödemesi yapılmış olup adı geçen tutarın nerede olduğu müvekkil tarafından bilinememektedir.
Müvekkil köylü kadını olup; yapılan satışlara rıza göstermediği gibi kendisine verilen sadece ortalama 98 m2 taşınmazın (bahçe) haricinde davalılara ne verildiğini, nasıl devir yapıldığını, mahiyetini ve detaylarını bilmemektedir. Davacı dava konusu durumları ancak dava açmazdan 1-2 hafta evvel tapudaki refakatimizle öğrenmiştir.
Taşınmazların devir tarihlerinde muris varlıklı birisi olup ekonomik hiçbir sıkıntısı yoktur. Dava konusu taşınmazları satmasını gerektirir hiçbir ihtiyacı, borcu harcı yoktur. Hem muris hem de muristen evvel vefat eden eşi ile yaşlılık maaşı almakta olup yeşil kart sisteminden istifade etmekteydi. Ayrıca muris vefatından evvel tarım ve hayvancılık ile de uğraşmaktaydı. Muris Sütaş, ak Gıda, Yörsan, gibi firmalara süt vermiş ve gelir elde etmekteydi. Daha sonra adı geçen hayvanlar muristen çıkarak davalı Feridun'a geçmiştir.
Muris devletin tahsis ettiği yaşlılık aylığı ile hayatlarını idame ettirmiş ve birikimlerinin bir kısmını harcayabilmişlerdir. Artan paralarını ise davalı Feridun’a harcaması için vermişlerdir.
Murisin bu taşınmazları satmasını gerektirir borcu harcı olmadığı gibi davalıların da bu taşınmazları gerçek değerinden para ile alabilecek ekonomik güçleri de yoktur. Davalı Fahrettin emekli askeri personel olsa da ev kredisi ödemektedir. Bu husus mal kaçırmaya gösterir.
Murisin TOPLAM 10 ADET TAŞINMAZInı da aynı anda davalılara devretmesi de mal kaçırmaya karinedir. Zira taşınmaz satmaya ihtiyacı varsa bir tanesi satar. Neden 10 ADET TAŞINMAZI da aynı anda satsın. Davalıların da aynı anda bu kadar taşınmazı alabilecek parayı da temin etmeleri hayatın olağan akışına da terstir. Bu durum da mal kaçırmaya karinedir.
Murisin paraya ihtiyacının olmadığı beyan etmiştik. Gerçekten satması gerektirir büyük bir borcunun, hakkında açılmış icra takibinin olması gerekir yada yüksek miktarda harcamayı gerektirir çok ciddi sağlık sorununun olması gerekir. Halbuki murisin ciddi ve ekstra harcamayı gerektirir sağlık sorunu olmadığı gibi kendisi yaşlılık maaşları ile hayatlarını idame ettirmişlerdir. Kaldı ki muris sağlık hizmetlerinden de yeşil kartlı olması sebebiyle ücretsiz olarak yararlanmıştır.
Aşağıda sunduğumuz emsal kararlar çerçevesinde davamızın kabulüne karar verilmesini talep ediyoruz.
(YARGITAY 1. Hukuk DairesiESAS: 2013/13138 KARAR: 2013/12593 )
Somut olayda ise; yukarıda açıklanan olgular ile tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde, miras bırakanın mal satmaya ihtiyacının olmadığı, tapuda satış biçiminde gösterilen temlik karşılığında davalının bedel ödemediğini tanıkların beyan ettikleri, murisin diğer kızına yaptığı temliklerin mal kaçırma kastı taşıdığından iptaline ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararının bu dava bakımından da güçlü delil niteliğinde olduğu gözetildiğinde, mirasbırakanın asıl irade ve amacının satış olmayıp, mal kaçırma kastıyla davaya konu edilen temliki yaptığı anlaşılmaktadır.
(YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2012/8722 K. 2012/9790 T. 20.9.2012)
“.....Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Davacıların miras bırakanın kızları, davalının ise tek oğlu olduğu, taşınmazın temliki sırasında gösterilen bedel ile gerçek değeri arasında açık fark bulunduğu, özellikle tanık anlatımlarına göre, taşınmazın ilanları yapılarak satışının çevrede duyulmadığı, öte yandan bedel ödendiğinin savunulmasına rağmen intifa hakkının miras bırakan üzerinde bırakılarak yalnızca çıplak mülkiyetin devrinin hayatın olağan akışına uygun bir davranış olmayacağı, davalının taşınmazın miras bırakan tarafından satın alınması sırasında bedelini kendisinin ödediği ve keza muristen devralırken davacılara bedel ödediği yönündeki savunmalarının herhangi bir belge ile desteklenmediği, miras bırakanın taşınmazı satması için ihtiyacı veya makul nedeninin bulunduğunun da kanıtlanamadığı gözetildiğinde, anılan temlikin gerçek bir satış olmayıp mal kaçırma amaçlı ve bağış niteliğinde olduğu sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.”
(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2015/1531 Kararı).
Mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapılan taşınmaz temliklerinde iki işlem vardır, bunlardan görünürdeki işlem, yani satış sözleşmesi tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli işlem yani bağış işlemi de resmi şekilde yapılmadığı için geçersizdir. Bu geçersizlik, miras hakkı ihlal edilen tüm mirasçılar tarafından dava yoluyla ileri sürülebilir. Ayrıca, temlik tarihinde miras bırakanın ekonomik durumunun iyi olması, taşınmaz mal satma ihtiyacının olmaması, taşınmaz devrinde o tarihteki değeri ile akitte gösterilen değer arasında fahiş bir fark olması, taşınmazı devralanın böyle bir ekonomik güçte olmaması gibi durumlar miras bırakanın mirasçılardan mal kaçırmaya yönelik hareket ettiğini ve yapılan temlikin muvazaalı olduğunu gösterir denilmiştir
Netice ve Talep :Yukarıda arz ve izaha çalıştığımız sebeplerle; karşı tarafın beyanlarına karşı beyan sunma haklarımız saklı kalmak kaydıyla ;
1-Davamızın kabulüne
2-Yargılama giderleri ile ücreti vekâletin davalılara tahmiline karar verilmesini vekâleten arz ve talep ederim. /2020
Cevaba cevap sunan Davacı Vekili Av. Harun AKMAN
(e-imzalıdır)
AÇIKLAMALAR
Sayın Mahkemenizde görülen davada davalılar tarafından dosyaya cevap dilekçesi sunulmuş olan cevaba karşı cevaplarımızı soruyoruz.
Davalı tarafların sunmuş olduğu cevap dilekçesindeki hususları kabul etmiyoruz. Söz konusu cevap ve iddialar gerçeği aykırıdır. Şöyle ki:
1-Murisin hastane masrafları devlet sağlık sistemi tarafından karşılanmış olup; murisin tarla satmasını gerektirir düzeyde parasal bir harcama söz konusu değildir. Şayet davalıların iddia ettiği gibi parasal bir harcama yapıldıysa; bunun hangi hastaneye hangi ameliyat veya tedavi için ve hangi tutarda yapıldığının davalı tarafça evrak bazında sunulması gerekmektedir. Hakikatte ise böyle bir taşınmaz satmayı gerektirir harcama söz konusu değildir. Halbuki; murisin sağlık giderleri her halükarda SGK tarafından karşılanmış olup; bunun için tüm arsalarını -10 adet- (biri hariç) davalılara devretme gerekliliği söz konusu değildir. Yani değil (10-11 adet) tüm tarlaların 1 adet tarlayı satmayı gerektirecek bir durum söz konusu değildir.
2-Murisin dava konusu taşınmazları devrettiği tarihte; malvarlığında parasal bir artış olmadığı gibi; davalıların malvarlığında parasal bir düşüş olmamıştır. Yargıtay kararlarına göre taraflar arasındaki parasal geçişin belge ile ispatlanması gerekmektedir.
(YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2012/8722 K. 2012/9790 T. 20.9.2012) ....davalının taşınmazın miras bırakan tarafından satın alınması sırasında bedelini kendisinin ödediği savunmalarının herhangi bir belge ile desteklenmediği, ....
3-Müvekkil ilk okul mezunu olup tapuda muris ile davalılar arasındaki yapılan işlemden devir detaylarından haberdar değildir. Davalılar ile muris arasında yapılan devirlere işlem tarafı olmadığı için rıza göstermeme gibi imkanı söz konusu olmaza. Kaldı ki kendisine sadece 1 adet 98 m2 taşınmaz devrine karşılık davalılara devir yapılan11 adet taşınmaza onay vermesi kendisinden beklenemez. Ayrıca muris ve davalılara yapılan muvazaalı devirlere karşı dava açma hakkı ancak murisin vefatından sonra olabilecektir. Müvekkil köylü kadını olup; yapılan satışlara rıza göstermediği gibi kendisine verilen sadece ortalama 98 m2 taşınmazın (bahçe) haricinde davalılara ne verildiğini, nasıl devir yapıldığını, mahiyetini ve detaylarını bilmemektedir. Davacı dava konusu durumları ancak dava açmazdan 1-2 hafta evvel tapudaki refakatimizle öğrenmiştir.
Murisin TOPLAM 10 ADET TAŞINMAZInı da aynı anda davalılara devretmesi de mal kaçırmaya karinedir. Zira taşınmaz satmaya ihtiyacı varsa bir tanesi satar. Neden 10 ADET TAŞINMAZI da aynı anda satsın. Davalıların da aynı anda bu kadar taşınmazı alabilecek parayı da temin etmeleri hayatın olağan akışına da terstir. Bu durum da mal kaçırmaya karinedir.
Aşağıda sunduğumuz emsal kararlar çerçevesinde davamızın kabulüne karar verilmesini talep ediyoruz.
(YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2012/8722 K. 2012/9790 T. 20.9.2012)
“.....Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Davacıların miras bırakanın kızları, davalının ise tek oğlu olduğu, taşınmazın temliki sırasında gösterilen bedel ile gerçek değeri arasında açık fark bulunduğu, özellikle tanık anlatımlarına göre, taşınmazın ilanları yapılarak satışının çevrede duyulmadığı, öte yandan bedel ödendiğinin savunulmasına rağmen intifa hakkının miras bırakan üzerinde bırakılarak yalnızca çıplak mülkiyetin devrinin hayatın olağan akışına uygun bir davranış olmayacağı, davalının taşınmazın miras bırakan tarafından satın alınması sırasında bedelini kendisinin ödediği ve keza muristen devralırken davacılara bedel ödediği yönündeki savunmalarının herhangi bir belge ile desteklenmediği, miras bırakanın taşınmazı satması için ihtiyacı veya makul nedeninin bulunduğunun da kanıtlanamadığı gözetildiğinde, anılan temlikin gerçek bir satış olmayıp mal kaçırma amaçlı ve bağış niteliğinde olduğu sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.”
(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2015/1531 Kararı).
Mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapılan taşınmaz temliklerinde iki işlem vardır, bunlardan görünürdeki işlem, yani satış sözleşmesi tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli işlem yani bağış işlemi de resmi şekilde yapılmadığı için geçersizdir. Bu geçersizlik, miras hakkı ihlal edilen tüm mirasçılar tarafından dava yoluyla ileri sürülebilir. Ayrıca, temlik tarihinde miras bırakanın ekonomik durumunun iyi olması, taşınmaz mal satma ihtiyacının olmaması, taşınmaz devrinde o tarihteki değeri ile akitte gösterilen değer arasında fahiş bir fark olması, taşınmazı devralanın böyle bir ekonomik güçte olmaması gibi durumlar miras bırakanın mirasçılardan mal kaçırmaya yönelik hareket ettiğini ve yapılan temlikin muvazaalı olduğunu gösterir denilmiştir
Bu kapsamda aşağıda Yargıtayın gerek genel muvazaaya gerekse muris muvazaasına ilişkin ölçütleri somut olayda açıklanacaktır;
1-Murisin işlem tarihinde böyle bir satıştan umabileceği bir çıkar bulunmamaktadır.
2-Söz konusu devrin gerçekleştiği tarihte murisinin mal varlığında herhangi bir artış meydana gelmemiştir.
3-Devir tarihinde murise ödenmiş bir bedel bulunmamaktadır.
4-Taşınmazın gerçek değeri ile tapuda gösterilen satış bedeli ile gerçek değeri arasında ciddi fark bulunmaktadır. Bu durum keşif ile ortaya çıkacaktır.
5-Murisin işlem tarihinden 1 sene içindeki ölümü halinde mirasçılar tarafından tenkis davası açılma ihtimalini bertaraf etme düşüncesiyle muris ile davalının bağışlama yerine muvazaalı olarak tapuda satış işlemi yapması bu işlemin müvekkillerimi mirastan yoksun bırakmak saikiyle yapıldığı ortaya koymaktadır.
Netice ve Talep :Yukarıda arz ve izaha çalıştığımız sebeplerle; karşı tarafın beyanlarına karşı beyan sunma haklarımız saklı kalmak kaydıyla ;
1-Davamızın kabulüne
2-Yargılama giderleri ile ücreti vekâletin davalılara tahmiline karar verilmesini vekâleten arz ve talep ederim. /2020
2. Cevaba cevap sunan Davacı Vekili Av. Harun AKMAN
(e-imzalıdır)
Balıkesir İş Kazası Trafik Kazası Maddi Ve Manevi Tazminat Davası İş Mahkemesi
Müvekkilim ait Fide Konserve fabrikasında terazi kısmında konserve kutusuna konulacak bezelyelerin tartımı görevinde işçi olarak çalışmakta iken ..2018 tarihinde iş kazası geçirmiştir. Kaza şöyle olmuştur;
.2018 tarihinde öğleden sonra hazır yemek bölümünde ustabaşı tarafından müvekkile ve iş arkadaşına görev ve sorumluluğu olmamasına rağmen balık bölümüne geçmesi için talimat verilmiştir. Balık bölümünde balıkları keskin bir bıçakla kesip konserve kutularına yerleştirmeye yarayan eski ve uzun zamandır bozuk olduğu için kullanılmayan ton balığı makinesi de bulunmaktadır. Uzun süredir kullanılmayan bu makine tamiri yapıldıktan sonra içinin temizlenmesi için müvekkilim ve iş arkadaşı, amirleri tarafından makinenin temizlenmesinde görevlendirilmiştir. Müvekkilime ve arkadaşına içerisinde keskin bıçaklar olduğundan temizlenmesi çok tehlikeli olan bu makinenin temizlenmesi için bir eğitim, makine hakkında bilgi ve koruyucu donanım malzemesi verilmemiştir. Ayrıca müvekkilim makineyi kullanmayı bilmemektedir ve bu işte rıza dışı görevlendirilmiştir.
Makinenin içinin çok pis olması sebebiyle makinenin çalışır vaziyette temizlenmesi gerektiği oradaki görevlilerce müvekkilim ve arkadaşına söylenmiştir. Müvekkilim makineyi temizlerken makinenin onarımı için orada bulunan yetkili ile şirketin pazarlama ve finansman sorumlusu tarafından makinenin daha pis olan yerini gösterip orasını yıkamasını istediğinde müvekkilim içerisinde keskin bıçakların olduğu kısma elini sokmak zorunda kalmıştır. Bu esnada makinenin keskin bıçakları müvekkilimin orta ve yüzük parmağı olarak bilinen 2 parmağının boğum yerinden kesilmesine sebep olmuştur.
Müvekkil olayın sıcaklığı ile acı hissetmezken oradakilerin uyarısı üzerine çalışmayı bırakmış; o esnada ve akabinde şirketin hiçbir yöneticisi müvekkile müdahale etmemiştir. Sonrasında müvekkilim oradaki şirket amirlerine kendisini hastaneye götürmesi için yardım talep ederken 15 dakika beklemiş, en sonunda şirketin muhasebecisi tarafından arabasıyla Mustafakemalpaşa Devlet Hastanesi'ne götürülmüştür.
Kopan parmakların makinenin içinde kalması sebebiyle müvekkilimden sonra 10-15 dakika sonra kopan parmaklar hastaneye getirilmiştir. Mustafakemalpaşa Devlet Hastanesi acil servisinde müdahale edemeyecekleri söylenmiş, ardından müvekkilim Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesine ambulansla sevk edilmiştir.
Sevkten sonra hastaneye gelindiğinde doktorlar kopan parmakları nerede olduğu sorulunca müvekkilimin kendisinin telefon etmesiyle kopan parmaklar gecikmeli olarak getirilmiştir. Ancak kopan parmakların geçen sürede iyi muhafaza edilememesi ve tedavisinin geç yapılması sebebiyle parmaklar dikilememiştir. Müvekkilim hayatına iki parmağının üst boğum noktasının olmadan devam etmek zorunda kalmıştır.
Müvekkilim daha öncesinde de 2017 Ağustos ayında aynı işyerinde çalışırken kaynayan salça tenekesinin koluna dökülmesi sonucu kolunun bir kısmı yanmış, hastaneye gittiklerinde işini kaybetme korkusuyla çevresinden yapılan telkinlerle evde yandığını söylemek zorunda kalmıştır.
Müvekkilim parmağının kesilmesi anından hastaneye gitmek için işyerinden yola çıktıkları ana kadar 15 dakika oradaki amirlere kendisini hastaneye götürmeleri için yardım isterken beklemiştir. Zaman kaybetmeden kopan parmaklarla birlikte müvekkilim hastaneye gitmiş olsaydı parmaklarının dikilip elinin fonksiyonunu kaybetmemiş olacaktı. Kaza sonucunda müvekkilim yaralanarak sakat kalmıştır
Müvekkilimin parmağının koptuğu gün ve sonrasındaki günler şirket yöneticileri ziyaretine gelmemişler, arayıp geçmiş olsun dileklerinde dahi bulunmamışlardır.
Cumhuriyet Başsavcılığı'nın..28 dosya numaralı soruşturma kapsamındaki bilirkişi raporunda ;
- müvekkile iş güvenliği eğitimi verildiğine dair belge bulunmadığını, - müvekkile işe giriş muayenelerinin yapıldığına dair belge bulunmadığını, - tesisin risk değerlendirme dosyasının bulunmadığını, - müvekkile kişisel koruyucu donanım malzemesi verildiğine dair bir belge olmadığı -Davalı işveren şirketin ustabaşıyla beraber TAM kusurlu, müvekkilimin KUSURSUZ olduğu- meydana gelen olayın 5510 s. Kanunun 13. Maddesi gereğince İŞ KAZASI olduğu bildirilmiştir.
6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu madde 17/1 e göre işveren çalışanlarının iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerini almasını sağlar. Savcılık dosyası kapsamında alınan bilirkişi raporunda belirtildiği gibi davalı şirket bu yasa maddesini açıkça ihlal etmiştir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 77. maddesi uyarınca; işverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. ve 5. Maddeleri işverenin sorumluluğunu düzenlemiştir. Şöyle ki;
İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu kapsamda, mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesini sağlamakla yükümlü kılınmıştır. İşyeri bazında alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetleme, risk değerlendirmesi yapma ya da yaptırma, çalışana görev verme esnasında çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden uygunluğunu göz önünde tutma, yeterli bilgi ve talimat verilenler dışında çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmesini engelleme gibi yükümlülükler de işverene yüklenmiştir.
Yargıtay’a göre İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. ve 5. maddeleri ile bunu uygun olarak çıkarılan iş güvenliği yönetmelikleri hükümleri işverenin sorumluluğunu objektifleştiren kriterler olarak değerlendirilmelidir. Bu sebeple mevzuatta yer alan teknik iş güvenliği kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak, işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır.(Yargıtay 21.Hukuk Dairesi, Esas No: 2017/1974, Karar No: 2017/3193,18.04.2017)
Görüldüğü üzere kanun işverene, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin eğitimleri vermenin ve gerekli tedbirleri almanın yanında işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine işçilerin uyup uymadığını izleme, denetleme ve uygunsuzlukları gidermekle sorumlu tutmaktadır.” Hükmüne havidir. Dolayısıyla iş kazasının meydana gelmesinde işyerinde iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tedbirleri almayan Davalı işveren TAM kusurlu ve sorumludur. Müvekkilimizin gerçekleşen kaza ile ilgili ihmali dahi yoktur. Gerekli işyeri güvenlik önlemlerinin alınmamış olması sebebiyle bu elim kazanın gerçekleştiği ortadadır.
Müvekkil iş bu kaza neticesinde 2,5 senedir çalışamamaktadır ve oluşan maluliyet nedeniyle de artık işini yapamayacak hale gelmiştir. Beden tamlığı ihlal edilen müvekkil, meydana gelen maluliyetinden dolayı eski işini yaparken daha fazla güç harcayacağı bu durum müvekkilin yıpranmasına, daha erken yaşta enerjisini yitirmesine neden olmakla maluliyeti oranında tazminat tayini yoluna gidilmesi gerekmektedir.
Müvekkilin kaza tarihi olan .2018 tarihinden itibaren devam eden tedavi süreci sonunda .2019 tarihli durum bildirir raporuna göre çalışmasına bir mani olmadığına dair rapor verilmiştir.
Dilekçemize konu iş kazasına dair ceza yargılaması, Asliye Ceza Mahkemesi'nde devam etmektedir
.
Müvekkil iki kız çocuğu annesi olup, biri 18 diğeri 15 yaşında olan kızları Balıkesir de lise öğrencisidir. Müvekkilimin eşi işsiz olduğundan dolayı iş kazası öncesi ailevi sıkıntılar yaşadıklarını ve müvekkilin iş kazası geçirip işsiz kalması ve kazadan dolayı panik ataklar geçirmesi sebebiyle eşi evi terk etmiştir. Müvekkil geçirdiği iş kazasından bir süre sonra da maddi ve manevi dayanağı olan annesini kaybetmiştir. Eşinin evi terk etmesi ve annesinin de vefat etmesi iş kazasından sonra müvekkilimi derinden etkilemiş ve şu an kızlarının geçimini ve eğitimini tek başına sağlamaya çalışmaktadır.
Müvekkil parmaklarının uç kısmının kopuk olarak devam ettiği yaşamında, kopan parmaklarının uç kısımlarının bir maddeye temas ettiğinde o maddeyi hissedemediğini ve ev işlerinde kısa bir süre çalışsa bile kolu şişmekte ve ağrı yapmaktadır. Müvekkilim şu anda 5 dakikadan daha fazla bir şeyi kaldıramamakta ve bu sürede kaldırdıklarından dolayı kolunda kasılmalar, gerilmeler ve şişlikler meydana gelmektedir. Müvekkil eğitimi olmadığından beden işçisi olarak çalışabilmekte, parmaklarını kopması sonucu ve en ufak bir çalışmada kolunun şişmesi sonucu piyasada iş şu ana kadar bulamamıştır ve bundan sonra da bulamayacaktır. Müvekkil geri kalan hayatında vücut fonksiyonlarının eksik bir şekilde devam edecek olup, bu durum müvekkilime sürekli manevi acı, üzüntü ve ıstırap vermektedir.
Müvekkil yaşadığı iş kazasıyla alakalı olarak Sosyal Güvenlik Kurumu'na sürekli iş göremezlik ödeneği bağlanması talebiyle müracaatte bulunmuş, müvekkil talep üzerine ilgili sağlık biriminden alınan rapora göre %6,3 maluliyet oranı verilmiş, oran %10'un altında kaldığından dolayı kendisine maaş bağlanamamıştır. Adı geçen maluliyet oranını kabul etmemekteyiz. Çünkü müvekkilin iki parmak boğumlarının kopması durumunda maluliyet oranının daha yüksek olması gerekmektedir. Bu kapsamda sayın mahkemece Adli Tıp kurumundan maluliyet raporu alınmasını talep ediyoruz.
Türk Borçlar Kanunu'nun 51. Maddesi ve devamında düzenlenen haksız fiil hükümlerine göre iş kazası geçiren işçi, cismani zararlarının giderilmesini talep edebilir. Bu kapsamda işçi, tedavi giderlerini, kazanç kaybını, çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar ve ekonomik geleceğinin sarsılmasından doğan kayıpları talep edebilmektedir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 54.maddesinde “Bedensel zararların: 1.Tedavi giderleri, 2.Kazanç kaybı, 3.Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar, 4.Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar” olarak bölümlendirilmiştir.
Beden bütünlüğünden bir organın eksilmesi, kopması veya işlevinin azalması ya da uzuvsal ve ruhsal dengenin bozulması veya görüntünün değişmesi, kişinin iş görme yeteneğini azaltır, ya da büsbütün ortadan kaldırır. Bu durum kazanç kaybı veya kazanç eksilmesi sonucunu doğurduğu gibi, kişinin olağan yaşamını da zorlaştırır. Bu durumdaki kişi çalışmasını sürdürebilir ise de, yaşıtlarına ve aynı işi yapanlara göre sakatlığı oranında daha fazla güç ve çaba harcayacağından, kazançlarında bir azalma olmasa bile sakatlığı oranında tazminat isteme hakkı bulunduğu kabul edilmekte; buna öğretide ve Yargıtay kararlarında “güç kaybı-efor kaybı” kuramı denilmektedir. Müvekkil beden işçisidir ve iki parmağı boğumdan koptuğu için kendi mesleğini yapamamakta, başka işlerde dahi çalışamamaktadır.
Müvekkil parmaklarının kopması sonrasında aylarca elini kullanamamış, devam eden günler de ise tedavisi devam etmiş ve çalışamamıştır. Hala çalışamamaktadır. Iş gücü kaybı sebebiyle sakat kalmış artık sol elini kullanma iradesini büyük ölçüde kaybetmiştir.
Müvekkilin yukarıda bahsettiğimiz olayların manevi varlığında meydana getirdiği zararın tazmini amacıyla sayın mahkemenize müracaat zarureti hâsıl olmuştur.
Borçlar kanununun 56. maddesinde, "Hakim bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir” denilmiştir.
Kaza nedeniyle müvekkilimiz manevi olarak zarar görmüştür. Söz konusu kaza sonucunda artık düzenli olarak başkaca işlerde de maluliyeti dolayısıyla çalıştırılmayan müvekkilimiz, maddi yönden oldukça zor zamanlar geçirmiş ve hali hazırda da geçirmektedir. Müvekkilin, özel ve sosyal hayatı da işbu iş kazası sebebiyle fazlasıyla olumsuz etkilenmiştir. Nitekim, müvekkil elini eskisi gibi kullanamamakta, kullanmaya çalıştığında ise dayanılmaz ağrılar yaşamaktadır. Gerçekleşen talihsiz iş kazası neticesinde çocuklarına bakamaz ve evinin ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelmiştir. Yakınlarının desteği olmasa ayakta duramayacak hale gelmiştir. Müvekkilin maluliyet derecesi maruz kaldığı iş gücü/kazanç kaybını ortaya koymaktadır. Müvekkilimin sosyal, fiziksel ve duygusal kişilik değerlerinin saldırıya uğramıştır. Bu sebeple müvekkilimin hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi, kişinin duygusal olarak tatmin edilmesi gerekmektedir. Zira kaza sebebiyle oluşan mağduriyetine rağmen şirket yetkilileri hiçbir şekilde müvekkilimle ilgilenmemiştir. Kaza sonrasında müvekkilimize maddi-manevi destek sağlanmamıştır. Mahkemenizce tespit edilebileceği üzere müvekkilin bu talebinin zarar vereni bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkoyması gibi olguları karşıladığı bir gerçektir. Manevi tazminat, kişinin çekmiş olduğu fiziksel ve manevi acıları dindirmeyi, hafifletmeyi amaçladığından talep ettiğimiz tazminat müvekkilin yaşadığı acı ve elemin karşılığıdır. Dolayısıyla kaza neticesinin Müvekkilin kendi ruh dünyasında hayata bakışını ve ümitlerini kırdığı ve psikolojik olarak çok yıprattığı ortadadır. Özellikle kazanın meydana gelmesinde Davalı işverenin tam kusurlu olması ve ihmalinin ciddi oranda yüksek olması yaşanılan bu travmayı daha da artırmıştır.Açıklanan hususlar da değerlendirilmek kaydıyla; müvekkilin geçirmiş olduğu iş kazası nedeniyle meydana gelen maluliyetin herkesçe görülebilir olması; bunun müvekkilin psikolojisini olumsuz yönde etkilemesi, tüm bunlarla da sınırlı kalmayıp sakatlık sebebiyle iş bulamaması ve bulabilmesinin çok zor olması ve bu sebeplerle de ağır ekonomik sıkıntılar yaşamasıiş kazası nedeniyle beden gücü kaybında meydana gelen yitikliğin herkesçe farkedilebilir olması, genç yaşta malul kalması ve bunun müvekkilin psikolojisini olumsuz yönde etkilemesi, yaşama sevincini eksiltmesi nedeniyle müvekkilin çektiği acıların, ızdırabın ve sıkıntıların bir nebze de olsa giderilebilmesi için manevi tazminat talep etme zorunluluğu doğmuştur.
Yargıtay İçtihad’ı Birleştirme Kararı’na göre işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince almamasından kaynaklanan olaylarda gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevî tazminat takdir edilmesi gerekmektedir.
Müvekkilimizin sürekli sakatlığı, aylardır çalışamadığı gibi parmaklarındaki hissiyatsızlık ve elini tam olarak kullanamadığı için sağlıklı bir insan gibi çalışamamakta bu sebeple de iş bulamamaktadır. Şu an işsizdir. 2 çocuklu bir ailenin geçimini üstlenen müvekkil hala işsiz olmakla birlikte aile ve sosyal yardımlarla geçinmeye çalışmaktadır. Bu durum yapılacak sosyal ekonomik araştırmada da bu ortaya çıkacaktır. Müvekkil mahkeme masraflarını karşılacayacak güçte değildir. Bu sebeple adli yardım talebimiz mevcuttur. Dava bu nedenle ‘adli müzaheret’ talebiyle açılmıştır.
Nihai olarak;
a-)Müvekkilin uğramış olduğu iş kazası nedeni ile çalışma gücünü tamamen yitirmesinden, tedavi giderlerini tek başına karşılamasından, ekonomik geleceğinin temelden sarsılmış olmasından ve kazanç kaybına uğradığından dolayı şimdilik fazlaya ilişkin talep ve dava haklarımız saklı kalmak kaydı ile ŞİMDİLİK 1.000,00 TL MADDİ TAZMİNATIN kaza tarihi olan 29.05.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile ödenmesine karar verilmesini,
b-)Müvekkilim daha genç yaşında cismani zarara maruz kalmış ve ruhsal sağlığı ağır şekilde bozulmuştur. Müvekkilin çalışma gücü yitirilmiş çocuklarına ve ailesini geçiminde zorlanmakta hala işsiz olarak eşine ve ailesinin desteğine muhtaç yaşamaktadır. Geçirmiş olduğu ağır iş kazası nedeni ile uğramış olduğu Manevi Üzüntü, Izdırap, Acı, Elem ve Keder nedeni ile 90.000,00 TL MANEVİ TAZMİNATIN kaza tarihi olan 29.05.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile müvekkile ödenmesine karar verilmesini dileriz.
Son olarak müvekkil geçen hafta Has tavuk firmasından işe çağrılmış ancak işyeri yetkilileri iki parmağının kesik olduğunu görünce müvekkili işe kabul etmemişlerdir.
Hukuki Sebepler: İlgili Mevzuat
Hukuki Deliller : Cumhuriyet Başsavcılığı tahkikat dosyası, S Asliye ceza mahkemesi …nolu dosyası tahkikat dosyası, SGK ve işyeri kayıtları, doktor raporları, bilirkişi raporu, tanık, her türlü yasal delail
Netice Ve Talep: Yukarıda izah etmiş olduğumuz ve Sayın Mahkemenizce resen göz önünde bulundurulacak sebeplerle davamızın adli yardım talepli olarak kabulü ile;
1- Müvekkilin sürekli iş göremezlik nedeniyle kazanç kaybına uğraması, ekonomik geleceğin sarsılmasından dolayı uğradığı kayıplar birlikte değerlendirilerek; fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak, ilerleyen aşamalarda artırılmak ve HMK 107. Maddesi gereğince belirsiz alacak davasında harca esas olmak üzere, müvekkil lehine; şimdilik 1.000,00 TL maddi tazminata iş kazası tarihi olan 29.05.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte hükmedilmesine,
2- Müvekkil lehine 90.000,00 TL manevi tazminata iş kazası tarihi olan 29.05.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte hükmedilmesine,
3- Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini vekaleten arz ve talep ederiz. 2020
Davacı Vekili
Av. Harun Akman
Balıkesir İş Kazası Trafik Kazası Maddi Ve Manevi Tazminat Davası İş Mahkemesi
Müvekkilim ait Fide Konserve fabrikasında terazi kısmında konserve kutusuna konulacak bezelyelerin tartımı görevinde işçi olarak çalışmakta iken ..2018 tarihinde iş kazası geçirmiştir. Kaza şöyle olmuştur;
.2018 tarihinde öğleden sonra hazır yemek bölümünde ustabaşı tarafından müvekkile ve iş arkadaşına görev ve sorumluluğu olmamasına rağmen balık bölümüne geçmesi için talimat verilmiştir. Balık bölümünde balıkları keskin bir bıçakla kesip konserve kutularına yerleştirmeye yarayan eski ve uzun zamandır bozuk olduğu için kullanılmayan ton balığı makinesi de bulunmaktadır. Uzun süredir kullanılmayan bu makine tamiri yapıldıktan sonra içinin temizlenmesi için müvekkilim ve iş arkadaşı, amirleri tarafından makinenin temizlenmesinde görevlendirilmiştir. Müvekkilime ve arkadaşına içerisinde keskin bıçaklar olduğundan temizlenmesi çok tehlikeli olan bu makinenin temizlenmesi için bir eğitim, makine hakkında bilgi ve koruyucu donanım malzemesi verilmemiştir. Ayrıca müvekkilim makineyi kullanmayı bilmemektedir ve bu işte rıza dışı görevlendirilmiştir.
Makinenin içinin çok pis olması sebebiyle makinenin çalışır vaziyette temizlenmesi gerektiği oradaki görevlilerce müvekkilim ve arkadaşına söylenmiştir. Müvekkilim makineyi temizlerken makinenin onarımı için orada bulunan yetkili ile şirketin pazarlama ve finansman sorumlusu tarafından makinenin daha pis olan yerini gösterip orasını yıkamasını istediğinde müvekkilim içerisinde keskin bıçakların olduğu kısma elini sokmak zorunda kalmıştır. Bu esnada makinenin keskin bıçakları müvekkilimin orta ve yüzük parmağı olarak bilinen 2 parmağının boğum yerinden kesilmesine sebep olmuştur.
Müvekkil olayın sıcaklığı ile acı hissetmezken oradakilerin uyarısı üzerine çalışmayı bırakmış; o esnada ve akabinde şirketin hiçbir yöneticisi müvekkile müdahale etmemiştir. Sonrasında müvekkilim oradaki şirket amirlerine kendisini hastaneye götürmesi için yardım talep ederken 15 dakika beklemiş, en sonunda şirketin muhasebecisi tarafından arabasıyla Mustafakemalpaşa Devlet Hastanesi'ne götürülmüştür.
Kopan parmakların makinenin içinde kalması sebebiyle müvekkilimden sonra 10-15 dakika sonra kopan parmaklar hastaneye getirilmiştir. Mustafakemalpaşa Devlet Hastanesi acil servisinde müdahale edemeyecekleri söylenmiş, ardından müvekkilim Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesine ambulansla sevk edilmiştir.
Sevkten sonra hastaneye gelindiğinde doktorlar kopan parmakları nerede olduğu sorulunca müvekkilimin kendisinin telefon etmesiyle kopan parmaklar gecikmeli olarak getirilmiştir. Ancak kopan parmakların geçen sürede iyi muhafaza edilememesi ve tedavisinin geç yapılması sebebiyle parmaklar dikilememiştir. Müvekkilim hayatına iki parmağının üst boğum noktasının olmadan devam etmek zorunda kalmıştır.
Müvekkilim daha öncesinde de 2017 Ağustos ayında aynı işyerinde çalışırken kaynayan salça tenekesinin koluna dökülmesi sonucu kolunun bir kısmı yanmış, hastaneye gittiklerinde işini kaybetme korkusuyla çevresinden yapılan telkinlerle evde yandığını söylemek zorunda kalmıştır.
Müvekkilim parmağının kesilmesi anından hastaneye gitmek için işyerinden yola çıktıkları ana kadar 15 dakika oradaki amirlere kendisini hastaneye götürmeleri için yardım isterken beklemiştir. Zaman kaybetmeden kopan parmaklarla birlikte müvekkilim hastaneye gitmiş olsaydı parmaklarının dikilip elinin fonksiyonunu kaybetmemiş olacaktı. Kaza sonucunda müvekkilim yaralanarak sakat kalmıştır
Müvekkilimin parmağının koptuğu gün ve sonrasındaki günler şirket yöneticileri ziyaretine gelmemişler, arayıp geçmiş olsun dileklerinde dahi bulunmamışlardır.
Cumhuriyet Başsavcılığı'nın..28 dosya numaralı soruşturma kapsamındaki bilirkişi raporunda ;
- müvekkile iş güvenliği eğitimi verildiğine dair belge bulunmadığını, - müvekkile işe giriş muayenelerinin yapıldığına dair belge bulunmadığını, - tesisin risk değerlendirme dosyasının bulunmadığını, - müvekkile kişisel koruyucu donanım malzemesi verildiğine dair bir belge olmadığı -Davalı işveren şirketin ustabaşıyla beraber TAM kusurlu, müvekkilimin KUSURSUZ olduğu- meydana gelen olayın 5510 s. Kanunun 13. Maddesi gereğince İŞ KAZASI olduğu bildirilmiştir.
6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu madde 17/1 e göre işveren çalışanlarının iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerini almasını sağlar. Savcılık dosyası kapsamında alınan bilirkişi raporunda belirtildiği gibi davalı şirket bu yasa maddesini açıkça ihlal etmiştir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 77. maddesi uyarınca; işverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. ve 5. Maddeleri işverenin sorumluluğunu düzenlemiştir. Şöyle ki;
İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu kapsamda, mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesini sağlamakla yükümlü kılınmıştır. İşyeri bazında alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetleme, risk değerlendirmesi yapma ya da yaptırma, çalışana görev verme esnasında çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden uygunluğunu göz önünde tutma, yeterli bilgi ve talimat verilenler dışında çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmesini engelleme gibi yükümlülükler de işverene yüklenmiştir.
Yargıtay’a göre İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. ve 5. maddeleri ile bunu uygun olarak çıkarılan iş güvenliği yönetmelikleri hükümleri işverenin sorumluluğunu objektifleştiren kriterler olarak değerlendirilmelidir. Bu sebeple mevzuatta yer alan teknik iş güvenliği kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak, işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır.(Yargıtay 21.Hukuk Dairesi, Esas No: 2017/1974, Karar No: 2017/3193,18.04.2017)
Görüldüğü üzere kanun işverene, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin eğitimleri vermenin ve gerekli tedbirleri almanın yanında işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine işçilerin uyup uymadığını izleme, denetleme ve uygunsuzlukları gidermekle sorumlu tutmaktadır.” Hükmüne havidir. Dolayısıyla iş kazasının meydana gelmesinde işyerinde iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tedbirleri almayan Davalı işveren TAM kusurlu ve sorumludur. Müvekkilimizin gerçekleşen kaza ile ilgili ihmali dahi yoktur. Gerekli işyeri güvenlik önlemlerinin alınmamış olması sebebiyle bu elim kazanın gerçekleştiği ortadadır.
Müvekkil iş bu kaza neticesinde 2,5 senedir çalışamamaktadır ve oluşan maluliyet nedeniyle de artık işini yapamayacak hale gelmiştir. Beden tamlığı ihlal edilen müvekkil, meydana gelen maluliyetinden dolayı eski işini yaparken daha fazla güç harcayacağı bu durum müvekkilin yıpranmasına, daha erken yaşta enerjisini yitirmesine neden olmakla maluliyeti oranında tazminat tayini yoluna gidilmesi gerekmektedir.
Müvekkilin kaza tarihi olan .2018 tarihinden itibaren devam eden tedavi süreci sonunda .2019 tarihli durum bildirir raporuna göre çalışmasına bir mani olmadığına dair rapor verilmiştir.
Dilekçemize konu iş kazasına dair ceza yargılaması, Asliye Ceza Mahkemesi'nde devam etmektedir
.
Müvekkil iki kız çocuğu annesi olup, biri 18 diğeri 15 yaşında olan kızları Balıkesir de lise öğrencisidir. Müvekkilimin eşi işsiz olduğundan dolayı iş kazası öncesi ailevi sıkıntılar yaşadıklarını ve müvekkilin iş kazası geçirip işsiz kalması ve kazadan dolayı panik ataklar geçirmesi sebebiyle eşi evi terk etmiştir. Müvekkil geçirdiği iş kazasından bir süre sonra da maddi ve manevi dayanağı olan annesini kaybetmiştir. Eşinin evi terk etmesi ve annesinin de vefat etmesi iş kazasından sonra müvekkilimi derinden etkilemiş ve şu an kızlarının geçimini ve eğitimini tek başına sağlamaya çalışmaktadır.
Müvekkil parmaklarının uç kısmının kopuk olarak devam ettiği yaşamında, kopan parmaklarının uç kısımlarının bir maddeye temas ettiğinde o maddeyi hissedemediğini ve ev işlerinde kısa bir süre çalışsa bile kolu şişmekte ve ağrı yapmaktadır. Müvekkilim şu anda 5 dakikadan daha fazla bir şeyi kaldıramamakta ve bu sürede kaldırdıklarından dolayı kolunda kasılmalar, gerilmeler ve şişlikler meydana gelmektedir. Müvekkil eğitimi olmadığından beden işçisi olarak çalışabilmekte, parmaklarını kopması sonucu ve en ufak bir çalışmada kolunun şişmesi sonucu piyasada iş şu ana kadar bulamamıştır ve bundan sonra da bulamayacaktır. Müvekkil geri kalan hayatında vücut fonksiyonlarının eksik bir şekilde devam edecek olup, bu durum müvekkilime sürekli manevi acı, üzüntü ve ıstırap vermektedir.
Müvekkil yaşadığı iş kazasıyla alakalı olarak Sosyal Güvenlik Kurumu'na sürekli iş göremezlik ödeneği bağlanması talebiyle müracaatte bulunmuş, müvekkil talep üzerine ilgili sağlık biriminden alınan rapora göre %6,3 maluliyet oranı verilmiş, oran %10'un altında kaldığından dolayı kendisine maaş bağlanamamıştır. Adı geçen maluliyet oranını kabul etmemekteyiz. Çünkü müvekkilin iki parmak boğumlarının kopması durumunda maluliyet oranının daha yüksek olması gerekmektedir. Bu kapsamda sayın mahkemece Adli Tıp kurumundan maluliyet raporu alınmasını talep ediyoruz.
Türk Borçlar Kanunu'nun 51. Maddesi ve devamında düzenlenen haksız fiil hükümlerine göre iş kazası geçiren işçi, cismani zararlarının giderilmesini talep edebilir. Bu kapsamda işçi, tedavi giderlerini, kazanç kaybını, çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar ve ekonomik geleceğinin sarsılmasından doğan kayıpları talep edebilmektedir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 54.maddesinde “Bedensel zararların: 1.Tedavi giderleri, 2.Kazanç kaybı, 3.Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar, 4.Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar” olarak bölümlendirilmiştir.
Beden bütünlüğünden bir organın eksilmesi, kopması veya işlevinin azalması ya da uzuvsal ve ruhsal dengenin bozulması veya görüntünün değişmesi, kişinin iş görme yeteneğini azaltır, ya da büsbütün ortadan kaldırır. Bu durum kazanç kaybı veya kazanç eksilmesi sonucunu doğurduğu gibi, kişinin olağan yaşamını da zorlaştırır. Bu durumdaki kişi çalışmasını sürdürebilir ise de, yaşıtlarına ve aynı işi yapanlara göre sakatlığı oranında daha fazla güç ve çaba harcayacağından, kazançlarında bir azalma olmasa bile sakatlığı oranında tazminat isteme hakkı bulunduğu kabul edilmekte; buna öğretide ve Yargıtay kararlarında “güç kaybı-efor kaybı” kuramı denilmektedir. Müvekkil beden işçisidir ve iki parmağı boğumdan koptuğu için kendi mesleğini yapamamakta, başka işlerde dahi çalışamamaktadır.
Müvekkil parmaklarının kopması sonrasında aylarca elini kullanamamış, devam eden günler de ise tedavisi devam etmiş ve çalışamamıştır. Hala çalışamamaktadır. Iş gücü kaybı sebebiyle sakat kalmış artık sol elini kullanma iradesini büyük ölçüde kaybetmiştir.
Müvekkilin yukarıda bahsettiğimiz olayların manevi varlığında meydana getirdiği zararın tazmini amacıyla sayın mahkemenize müracaat zarureti hâsıl olmuştur.
Borçlar kanununun 56. maddesinde, "Hakim bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir” denilmiştir.
Kaza nedeniyle müvekkilimiz manevi olarak zarar görmüştür. Söz konusu kaza sonucunda artık düzenli olarak başkaca işlerde de maluliyeti dolayısıyla çalıştırılmayan müvekkilimiz, maddi yönden oldukça zor zamanlar geçirmiş ve hali hazırda da geçirmektedir. Müvekkilin, özel ve sosyal hayatı da işbu iş kazası sebebiyle fazlasıyla olumsuz etkilenmiştir. Nitekim, müvekkil elini eskisi gibi kullanamamakta, kullanmaya çalıştığında ise dayanılmaz ağrılar yaşamaktadır. Gerçekleşen talihsiz iş kazası neticesinde çocuklarına bakamaz ve evinin ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelmiştir. Yakınlarının desteği olmasa ayakta duramayacak hale gelmiştir. Müvekkilin maluliyet derecesi maruz kaldığı iş gücü/kazanç kaybını ortaya koymaktadır. Müvekkilimin sosyal, fiziksel ve duygusal kişilik değerlerinin saldırıya uğramıştır. Bu sebeple müvekkilimin hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi, kişinin duygusal olarak tatmin edilmesi gerekmektedir. Zira kaza sebebiyle oluşan mağduriyetine rağmen şirket yetkilileri hiçbir şekilde müvekkilimle ilgilenmemiştir. Kaza sonrasında müvekkilimize maddi-manevi destek sağlanmamıştır. Mahkemenizce tespit edilebileceği üzere müvekkilin bu talebinin zarar vereni bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkoyması gibi olguları karşıladığı bir gerçektir. Manevi tazminat, kişinin çekmiş olduğu fiziksel ve manevi acıları dindirmeyi, hafifletmeyi amaçladığından talep ettiğimiz tazminat müvekkilin yaşadığı acı ve elemin karşılığıdır. Dolayısıyla kaza neticesinin Müvekkilin kendi ruh dünyasında hayata bakışını ve ümitlerini kırdığı ve psikolojik olarak çok yıprattığı ortadadır. Özellikle kazanın meydana gelmesinde Davalı işverenin tam kusurlu olması ve ihmalinin ciddi oranda yüksek olması yaşanılan bu travmayı daha da artırmıştır.Açıklanan hususlar da değerlendirilmek kaydıyla; müvekkilin geçirmiş olduğu iş kazası nedeniyle meydana gelen maluliyetin herkesçe görülebilir olması; bunun müvekkilin psikolojisini olumsuz yönde etkilemesi, tüm bunlarla da sınırlı kalmayıp sakatlık sebebiyle iş bulamaması ve bulabilmesinin çok zor olması ve bu sebeplerle de ağır ekonomik sıkıntılar yaşamasıiş kazası nedeniyle beden gücü kaybında meydana gelen yitikliğin herkesçe farkedilebilir olması, genç yaşta malul kalması ve bunun müvekkilin psikolojisini olumsuz yönde etkilemesi, yaşama sevincini eksiltmesi nedeniyle müvekkilin çektiği acıların, ızdırabın ve sıkıntıların bir nebze de olsa giderilebilmesi için manevi tazminat talep etme zorunluluğu doğmuştur.
Yargıtay İçtihad’ı Birleştirme Kararı’na göre işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince almamasından kaynaklanan olaylarda gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevî tazminat takdir edilmesi gerekmektedir.
Müvekkilimizin sürekli sakatlığı, aylardır çalışamadığı gibi parmaklarındaki hissiyatsızlık ve elini tam olarak kullanamadığı için sağlıklı bir insan gibi çalışamamakta bu sebeple de iş bulamamaktadır. Şu an işsizdir. 2 çocuklu bir ailenin geçimini üstlenen müvekkil hala işsiz olmakla birlikte aile ve sosyal yardımlarla geçinmeye çalışmaktadır. Bu durum yapılacak sosyal ekonomik araştırmada da bu ortaya çıkacaktır. Müvekkil mahkeme masraflarını karşılacayacak güçte değildir. Bu sebeple adli yardım talebimiz mevcuttur. Dava bu nedenle ‘adli müzaheret’ talebiyle açılmıştır.
Nihai olarak;
a-)Müvekkilin uğramış olduğu iş kazası nedeni ile çalışma gücünü tamamen yitirmesinden, tedavi giderlerini tek başına karşılamasından, ekonomik geleceğinin temelden sarsılmış olmasından ve kazanç kaybına uğradığından dolayı şimdilik fazlaya ilişkin talep ve dava haklarımız saklı kalmak kaydı ile ŞİMDİLİK 1.000,00 TL MADDİ TAZMİNATIN kaza tarihi olan 29.05.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile ödenmesine karar verilmesini,
b-)Müvekkilim daha genç yaşında cismani zarara maruz kalmış ve ruhsal sağlığı ağır şekilde bozulmuştur. Müvekkilin çalışma gücü yitirilmiş çocuklarına ve ailesini geçiminde zorlanmakta hala işsiz olarak eşine ve ailesinin desteğine muhtaç yaşamaktadır. Geçirmiş olduğu ağır iş kazası nedeni ile uğramış olduğu Manevi Üzüntü, Izdırap, Acı, Elem ve Keder nedeni ile 90.000,00 TL MANEVİ TAZMİNATIN kaza tarihi olan 29.05.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile müvekkile ödenmesine karar verilmesini dileriz.
Son olarak müvekkil geçen hafta Has tavuk firmasından işe çağrılmış ancak işyeri yetkilileri iki parmağının kesik olduğunu görünce müvekkili işe kabul etmemişlerdir.
Hukuki Sebepler: İlgili Mevzuat
Hukuki Deliller : Cumhuriyet Başsavcılığı tahkikat dosyası, S Asliye ceza mahkemesi …nolu dosyası tahkikat dosyası, SGK ve işyeri kayıtları, doktor raporları, bilirkişi raporu, tanık, her türlü yasal delail
Netice Ve Talep: Yukarıda izah etmiş olduğumuz ve Sayın Mahkemenizce resen göz önünde bulundurulacak sebeplerle davamızın adli yardım talepli olarak kabulü ile;
1- Müvekkilin sürekli iş göremezlik nedeniyle kazanç kaybına uğraması, ekonomik geleceğin sarsılmasından dolayı uğradığı kayıplar birlikte değerlendirilerek; fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak, ilerleyen aşamalarda artırılmak ve HMK 107. Maddesi gereğince belirsiz alacak davasında harca esas olmak üzere, müvekkil lehine; şimdilik 1.000,00 TL maddi tazminata iş kazası tarihi olan 29.05.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte hükmedilmesine,
2- Müvekkil lehine 90.000,00 TL manevi tazminata iş kazası tarihi olan 29.05.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte hükmedilmesine,
3- Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini vekaleten arz ve talep ederiz. 2020
Davacı Vekili
Av. Harun Akman
Balıkesir İşkıdem Tazminatı, İhbar Tazminatı, Fazla Mesai Ücreti Alacağı, Ulusal Bayram Ve Genel Tatil Ücreti Alacağı, Hafta Tatili Alacağı Davası İş Mahkemesi
NÖBETÇİ İŞ MAHKEMESİ SAYIN HÂKİMLİĞİ’NE
VEKİLİ :Av. Harun AKMAN - Adres anteddedir.
DAVALI :T.C. Bakanlığı-
DAVA KONUSU :Kıdem Tazminatı, İhbar Tazminatı, Fazla Mesai Ücreti Alacağı, Ulusal Bayram Ve Genel Tatil Ücreti Alacağı, Hafta Tatili Alacağı talebine ilişkindir.
H.T.DEĞER :950,00 TL (fazlaya ilişkin talebimiz saklı kalmak üzere)
AÇIKLAMALAR : Müvekkil, /2010 tarihinde Bakanlığı'na bağlı işçi olarak çalışmaya başlamıştır. Bu çalışma süreleri zarfında her ne kadar alt işverenler de bulunmakta ise de üst işveren hep davalı kurum olmuştur.
Müvekkil, /2019 tarihinde haksız olarak işten çıkartılmıştır. İşbu fesih müvekkil davacı açısından haksız bir fesih olup, yasal şartları oluştuğundan lehe kıdem tazminatına hükmedilmesi gerekmektedir.
Müvekkil, çalışmasının bulunduğu davalı işyerinde, alt işveren olarak faaliyet göstermekte olan Anonim Şirketi tarafından yasal öneller verilmek suretiyle fesih bildiriminde bulunmadığından, müvekkil ihbar tazminatına hak kazanmıştır.
Müvekkil, davalı kurum işyerinde her gün 12 saat ve üzerinde çalışmıştır. Bu hususlar tanık anlatımları ile ayrıntılı olarak ispat edilecektir. Müvekkilimin haftalık ve aylık çalışma süreleri yasada belirtilen yasal sürelerden çok daha fazla olup bu çalışma şekliyle müvekkil fazla mesai hakkı kazanmaktadır.
Müvekkil; davalı kurum işyerinde çalıştığı süre zarfında farklı alt işverenlerin ihaleyi kazanması ve davalı üst işveren kurumun bu konuda yeterli denetim görevini yerine getirmemesi sebebiyle yıllık izinlerini kullanmadığı gibi bu izin karşılığı ücreti de almamıştır. Bu sebeple müvekkilim yıllık izin ücreti alacağına hak kazanmıştır.
Müvekkil, davalı kurum işyerinde hem dini hem de resmi tatil günlerinde çalışmıştır. 1 Ocak, 23 Nisan, 1 Mayıs, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim ile dini tatil günlerinde de iş yerinde çalışılmış olup bu günlerin karşılığı ödenmemiştir.
Müvekkil, Atatürk Şehir Hastanesinin taşınma dönemi olan 2017 yılı ocak şubat mart ve Nisan aylarında 4 AY BOYUNCA HAFTASONU çalışması yapmış olup bu çalışmalarının karşılığı da ödenmemiştir.
Müvekkil, 04/05/2010-31/10/2019 tarihleri arasında geçen sürelere karşılık gelen kıdem tazminatına hak kazanmıştır. İlgili kanun gereği kıdem tazminatı hesabında BRÜT MAAŞINA İLAVETEN GİYDİRİLMİŞ ÜCRET OLARAK YOL VE YEMEK ÜCRETİ İLAVE EDİLMESİ GEREKMEKTEDİR. Bu kapsamda Sayın Mahkemece Balıkesir Lokantacılar ve Benzeri Esnaf Sanatkarlar odasından bir günlük öğlen yemeği bedelinin sorulmasını talep ediyoruz. Ayrıca yol bedeli ilave edilmesi gerekmektedir.
Müvekkil işçi İş Kanunu ve iş yeri uygulamalarına riayet etmekte, çalışkan ve iş yerinde yapılan işte oldukça tecrübeliydi. Ancak yukarıda bahsedilen sebeplerden dolayı iş akdi 2019 tarihinde ihbar sürelerine uyulmaksızın haksız şekilde sona erdirilmiştir.
Müvekkil talep konusu alacakları için Arabuluculuk müracaatında bulunmuş, arabuluculuk bürosu, büro dosya numarası ..89, arabulucu dosya numarası ise …363 olup anlaşmazlık tutanağı düzenlenmiştir. Nihai olarak müvekkilin işçilik alacakları ödenmemiştir.
Müvekkil kamu kurumlarında ki genel uygulama gereği farklı taşeron şirketler bünyesinde çalışmıştır. Bu şirketler işçilerin hak ve alacakları ile birlikte devralmakta ve devir alırken İş Kanunu 6. Maddesi gereği işçilik alacakları ile devir aldığını bilmektedir. Keza yardımcı hizmetlerini alt işverenlerce gördüren davalı Kamu Kurumu da İş Kanunu 2. Maddesi gereğince ödenmeyen tazminat ve ücretlerden sorumludur.
İşbu sebeplerle müvekkilin hak ettiği Kıdem Tazminatı, İhbar Tazminatı, ücretli izin, Fazla Mesai, Hafta sonu alacağı ve Ulusal Bayram ve Genel Tatil Ücreti alacağının tahsili için Sayın Mahkemenize müracaat etme zorunluluğu hasıl olmuştur.
Fazlaya dair haklarımız saklı kalmak kaydıyla yukarıda açıkladığımız nedenlerle bilirkişi tarafından yapılacak inceleme ve hesaplama neticesinde fazla çıkması halinde arttırılmak üzere;
-500,00 TL kıdem tazminatı, 100,00 TL ihbar tazminatı, 100,00 TL ücretli izin alacağı, 100,00 TL fazla mesai alacağı, 50,00 TL hafta tatili alacağı, 100,00 TL Ulusal bayram ve Genel tatil Ücreti alacağının; kıdem Tazminatı yönünden /2019 tarihinden itibaren uygulanacak en yüksek banka mevduat faizi ile, diğer alacaklar yönünden fesih tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ediyoruz.
HUKUKİ SEBEPLER : İş Kanunu ve ilgili mevzuat
HUKUKİ DELİLLER :İş yeri kayıtları, ücret bordroları ve iş yeri dosyası, Davacının S.S.K. Sigorta şahsi dosyası, İş yeri dosyaları, Bilirkişi incelemesi, Tanık anlatımları (İsim ve adresleri daha sonra bildirilecektir.) Sair tüm yasal deliller-Karşı tarafın delil sunma hakkına karşı delil bildirme hakkımızı saklı tutuyoruz.
NETİCE ve TALEP : Yukarıda arz ve izah olunan ve Sayın Mahkemenizce resen dikkate alınacak sebeplerle, fazlaya dair haklarımız saklı kalmak kaydıyla;
-500,00 TL kıdem tazminatı, 100,00 TL ihbar tazminatı, 100,00 TL ücretli izin alacağı, 100,00 TL fazla mesai alacağı, 50,00 TL hafta tatili alacağı, 100,00 TL Ulusal bayram ve Genel tatil Ücreti alacağının; kıdem Tazminatı yönünden /2019 tarihinden itibaren uygulanacak en yüksek banka mevduat faizi ile, diğer alacaklar yönünden fesih tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan tahsiline yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini saygılarımla bilvekale arz ve talep ederim. 13/01/2020
Davacı Vekili Av. Harun Akman
Eki
- Arabuluculuk Tutanakları
- Vekaletname